30 Nisan 2015 Perşembe
Sahne korkusuyla nasıl baş ediyorum?
Çocukluğundan beri kekeme olan ünlü Avuturalyalı şarkıcı söz yazarı Megan Washington, topluluğa karşı konuşmada yaşadığı zorlukları ve nasıl üstesinden geldiğini anlatıyor.
29 Nisan 2015 Çarşamba
Sözlükbilim neşesi
Kağıt sözlükler yok olmaya mahkum mu? Bu ilham verici konuşmada ünlü sözlükbilimci Erin Mckean, bugün basılı sözlüğünün nasıl evrim geçirdiğine değiniyor.
28 Nisan 2015 Salı
İşaret diliyle şarkı
Kula'da engellilerin sorunlarına dikkat çekmek üzere hazırlanan video klipte belediye başkanı, kaymakam, emniyet müdürü gibi protokol üyeleri de işaret diliyle şarkı söyledi
Kula'da engellilerin sorunlarına dikkat çekmek amacıyla hazırlanan video klibe ilçe protokolü de işaret diliyle şarkı söyleyerek katkıda bulundu.
Kula Halk Eğitim Merkezi'nin başlattığı "Ellerimiz Sesimiz Olsun" projesi kapsamında işitme engellilerle iletişim kurabilmek için işaret dili eğitimi alan kursiyerler, engellilerin sorunlarını gündeme getirmek amacıyla bir video klip hazırladı.
SOSYAL MEDYADA İLGİ GÖRDÜ
Belediye başkanı, kaymakam, emniyet müdürü, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile vatandaşların da işaret diliyle şarkı söyleyerek katkı gösterdiği klip, sosyal medyada ilgi gördü.
Kula Halk Eğitim Merkezi işaret dili öğretmeni Cemile Demirelli, "Halk eğitim merkezindeki kursta 50 kursiyerin eğitim aldığını, hazırladıkları bu projeyle işitme engellilerin sorunlarını farklı bir yöntemle dile getirmek istediklerini kaydetti.
27 Nisan 2015 Pazartesi
Sakat la yuzlesme denemeleri
Sakatlara neden "Engelli" ya da "Özürlü" değil de "Sakat" dememiz gerektiğine dair görüşlerimi bir önceki yazımda paylaşmıştım (bkz: "Sakat" Politiktir). O yazı sonrasında özellikle sakat olmayanlardan çok sayıda geri dönüş olunca, tartışmayı sürdürmenin keyifli ve yararlı olabileceğini düşündüm. Tek farkla, öncekinin aksine bu seferki yazım sakatların kendilerinden ziyade sakat olmayanlara yönelik olacak.
Her şeyden önce sakatlara "sakat" demenin öyle kolay bir şey olmadığını çok iyi biliyorum. Sakat ya da değil, bu sözü duyan neredeyse herkesin önce şöyle bir irkildiğine ve hemen ardından da savunmaya geçip karşısındakine tırnaklarını gösterdiğine uzun yıllardır tanıklık ediyorum. Yani, sakat olmayan birinin sakatlara "sakat" demesinin pratik açıdan ne kadar zor olduğunun farkındayım. Bu bağlamda bazı tespitlerim ve önerilerim olacak. Ama öncesinde bir arkadaşımın aynen katıldığım ifadesine dair bir şeyler söylemeliyim. Zira konunun bam telinin tam da bu olduğunu düşünüyorum.
"Sakat" sözcüğünün kullanımına dair yaptığımız kısa sohbette şöyle demişti Cengiz: "'Engelsiz bedenli' kişilerin ölümden sonraki ikinci korkusu olacak kadar yabancılaşılan bir konu[...]"
Çok açık bir iç hesaplaşma var burada. Hayatın tam da içinde olan bir hâli aslında mahkûm eden, gerçekte var olmayan bir sağlam-beden figürünü normal sayıp ondan her sapmayı anormalleştiren, sağlam bedeni kendisine yabancılaşmak pahasına kutsayan, zamanın akarken bedenlerimizde bıraktığı izleri örtmeye çalışan, yaşamın kırılganlığını görmezden gelen ve aslında tüm bunların farkında olduğu için de sancı çeken birinin (hepimizin) kıvranışları söz konusu sanki... "Sakat" demeye dilimizin bir türlü varmaması, "Engelli"yi ise kolayca ve yüksek sesle söyleyivermemiz, mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benziyor biraz: Dikkatimizi kırılgan-bedenlerimizden uzaklaştırıp, dışımızdaki "ölülere" dua okuyoruz sanki.
Şunu söylemeye çalışıyorum: Sakata "sakat" diyebilmek için önce yaşamla yüzleşmek gerek. Yaşamın bir noktadan bir noktaya giden düz bir çizgiden oluşmadığını hepimiz biliyoruz. Bu yolculuğun bazı anlarında sağa sapar zorlanırız, bazı anlarında sola sapar keyif alırız; bazı anlarda sürükleniriz, bazı anlarda kontrol elimizde olur; bazen koştururuz, bazen yavaşlarız; bazen koltuk değneğine ihtiyacımız olur, bazense birine koltuk değneği oluruz... Ve tüm bunlar bedenlerimizde çeşitli izler bırakarak bizlere sınırlarımızı hatırlatır; ufkumuzu genişletir, başkalarının farkına varmamızı sağlar, bizi hâlden anlar kılar.
İşte, sakatlık bu izlerden biridir ve bence "sakat" sözcüğü de bu izin gizlenmesini vazeden iktidar mekanizmalarına karşı bedenine sahip çıkmayı muştulayan politik bir duruşun ifadesidir. Onun için, ne sakatlıktan korkun ne de "sakat" sözünü kullanmaktan çekinin. Göreceksiniz, iyi gelecek.
***
Sakata "sakat" deme tercihine geri dönecek olursak, konuyu ikiye ayırmak yararlı olur diye düşünüyorum.
1- İkili münasebetler
Kişisel ilişkilerimde karşımdakine ismiyle hitap ederim. İşte, ne bileyim, durup dururken karşımdaki kişiye ya da onun yanındayken başkalarına "topal Hasan, spastik Murat, çingene Emine, eşcinsel Selda" diye hitap etmem. İlle de onun dâhil olduğu bir gruba ilişkin bir söz söylemem gerekirse ve onun bu konuda hassas olduğunu biliyorsam, bu durumda o nasıl hitap etmemi istiyorsa o şekilde hitap ederim. Kasmaya gerek yok. Bunun tek istisnası, benim de aynı gruba dâhil olmam olabilir; çünkü karşımdakinin benim söylemimden alınmayacağını varsayarım.
2- Genel söylemler
Burada en geniş anlamıyla kamusal alandaki söylemleri kastediyorum; akademik çalışmaları, gazete yazılarını, bilumum tartışmaları; hakikat arayışında olan, iktidar mekanizmalarını deşifre etmek için alan açmaya çalışan herkesin sözünü... Buralarda doğru bildiğimi söylememek, düşüncemin arkasında durmamak, söz söyleme hakkımı kendi ellerimle yok etmek bence hem etik değil, hem de susarsam iktidar mekanizmalarına hizmet ettiğimi düşünürüm. "Sakat" sözcüğünü kullanmamın doğru olduğunu düşünüyorsam, bunu kullanırım; ortaya çıkacak tartışmaları da söz söylemek için açılan alandaki mücadeleler olarak olumlarım.
Sonuç olarak, işin özü, tartışmayı beden üzerinden yapmaktır... "Sakat"ı "engelli " diye "şirinleştirmek" bence sakat olmayanlar -ve bazı sakatlar- kendilerini rahat hissetsinler diye uydurulan bir şey. "Sakat" sözünün bu gerçekle yüzleşmek ve sakatfobikliği aşmak için bir ilk adım olduğunu düşünüyorum.
Bir ara Yıldırım Türker'in "ibne" sözüne sahip çıkan bir yazısını okumuştum. Ondan uyarlarsak: "'Ben sakatım. Haydi bakalım' dediğinizde bir an için dünyanın ağzı açık kalacaktır. O anı iyi kullanmanız gerek"
* Engelliler. Biz Platformu (www.engelliler.biz)
26 Nisan 2015 Pazar
Umudun ve aşkın dünyası
Asla Sahip Olamayacaklarını Hatırlatan Bir Hüzün… Ve Simsiyah Kadifemsi Bir His… Kusursuz bir leydi olmaya adanmış bir hayat, çoğu zaman dışına çıkılması güç sınırlarla çevrilirdir. Fakat bazı anlar gelir ki, bastırılmış bir tutku ve cesaret, kalıpların tutamayacağı bir okyanusa döner. Emily, kurallar ve baskı içindeki gösterişsiz hayatının en önemli gününde, yeni yaşantısını sürdüreceği odaya korkakça ilerlediği sırada gördü o adamı. Karanlık varlığını gölge gibi arkasından sürükleyen yabancı, Emily’yi hem korku hem de fırtınalı duygularla baş başa bırakarak yanından geçip gittiğinde kaderleri çoktan mühürlenmişti... Hayatına aniden giren bu esrarengiz adam dünyasını sarsarken Emily ne ondan kaçabiliyor ne de ona dokunabiliyordu. Biliyordu ki Marcus onun için günahtı… O ise Marcus için ihanet… Ve zaman geldi, şartlar değişti… Marcus artık umuttu… Emily ise aşk…
25 Nisan 2015 Cumartesi
Haftada 3 kilo vermek ister misiniz?
Fazla kilolarınız başınıza dert mi oldu? Birkaç kilo versem rahat ederim mi diyorsunuz? O zaman tam size göre bir diyet listemiz var. Bu diyetin en öbemli kuralı sabah çay içmemek. Ve bir hafta sonunda 3 kilo vermeniz garanti.
Sabah, 3 tane yağsız zeytin, kibrit kutusu kadar beyaz peynir, isteğe bağlı olarak keçi peyniri de kullanabilirsiniz, domates, salatalık ve 1 tane haşlanmış yumurta ve istediğiniz kadar kepek ekmeği Öğle- et, tavuk, balık veya köfte tercihlerini size bırakıyoruz ama her gün bunlardan bir tanesini illa ki yemeniz gerekiyor, yanına da yeşillik veya domates salatası yiyebilirsiniz, öğle yemeğinden 2 saat sonra 1 tane elma, kivi veya greyfurt yeme hakkınız var Akşam- haşlanmış sebzelerden bir tabak, sebze seçimlerini de size bırakıyoruz, yanına normal veya sarımsaklı yoğurt ve ardından da maden sodası.
Sabah, 3 tane yağsız zeytin, kibrit kutusu kadar beyaz peynir, isteğe bağlı olarak keçi peyniri de kullanabilirsiniz, domates, salatalık ve 1 tane haşlanmış yumurta ve istediğiniz kadar kepek ekmeği Öğle- et, tavuk, balık veya köfte tercihlerini size bırakıyoruz ama her gün bunlardan bir tanesini illa ki yemeniz gerekiyor, yanına da yeşillik veya domates salatası yiyebilirsiniz, öğle yemeğinden 2 saat sonra 1 tane elma, kivi veya greyfurt yeme hakkınız var Akşam- haşlanmış sebzelerden bir tabak, sebze seçimlerini de size bırakıyoruz, yanına normal veya sarımsaklı yoğurt ve ardından da maden sodası.
24 Nisan 2015 Cuma
Cake vizyonda!
23 Nisan 2015 Perşembe
23 Nisan da ülkemizden çocuk manzaları
İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın aktardığı verilere göre, Türkiye’de 1 milyon dolayında çocuk işçi var. 1,3 milyon çocuk okula gitmiyor.
“Türkiye’de çocuğun adı yok” diyen Oran’a göre, çocuk istismarı, çocuklara şiddet ve çocuk gelinler olgusu yaşanıyor. Eğitime ayrılan kaynak yetersiz. 228.000 derslik açığı var, 50-60 çocuk bir sınıfta okuyor. Türkiye, matematik, fen ve okuma becerisinde OECD’de hep sınıfta kalıyor. TÜİK’in 2012 Çocuk İşgücü Anketine göre, Türkiye genelinde 6-17 yaş grubundaki 15,3 milyon çocuğun yüzde 8.5’i, yani 1.3 milyon çocuk okula gitmiyor. Türkiye’de son13 yılda 127 çocuk işçi, iş kazalarında hayatını kaybetti.http://t24.com.tr/haber/turkiyede-1-milyon-cocuk-isci-var-13-milyon-cocuk-okula-gitmiyor,294361
Yapbozdan hafızaya zihin
Davranışsal ekonominin kurucusu Nobelli araştırmacı Daniel Kahneman, deneyimleyen belleğimizle hatırlayan belleğimizin mutluluğu algılayışlarındaki ilginç farklılıklardan bahsediyor.
Titremeyi kucaklamak
Sanatçı Phil Hansen, kendisini sarsan ve sanat yaşamını baltalayan el titremesiyle başa çıkamıyordu. Ta ki bir nörolog bu sorunu benimsemesini ve üstesinden gelmesini öğütleyene kadar.
21 Nisan 2015 Salı
ipadler otizmli çocuklara konuşmayı öğretiyor
Araştırmacılar, otizmli çocukların ipad teknolojisi sayesinde konuşmayı öğrenebileceğini söylüyor. Yeni çalışmalar, ipadlerin konuşmayı desteklemesinin yanısıra 8 yaşından büyük çocuklarda yeni bir dil öğrenimini de kolaylaştırdığını ortaya koydu. Bu yeni ve enteresan bir bulgu çnkü spektrum bozukluğu olan çocukların çoğu 5-6 yaşına ilkokul çağına gelmelerine rağmen konuşmakta zorlanıyor. Vanderbilt üniversitesinde yapılan bir araştırma, yaşları 5 ila 8 arasında değişen ve konuşma güçlüğü çeken 61 çocuğun dil geliştirici donanıma sahip yeni ipadlerle dokunmatik sembollerin yanında sesli konuşma uygulamalarıyla kelimeleri taklit etmeye teşvik edildiklerinde yeni kelimeler kullanmaya ve hatta cümle kurmaya başladıklarını ortaya koydu.
20 Nisan 2015 Pazartesi
Kaliteli Tekerlekli Sandalyeye Sahip Olmak İçin Engelli Olmak Yetmiyor
Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği, engelliler arasında vazife malulu, gazi ve şehit yakını olmayanlara tedavi, ilaç ve medikal malzeme teminlerinde daha az ödeme yapan SGK uygulamasının kaldırılarak tüm engellilere eşit ödeme yapılması için Kamu Denetçiliği Kurumuna başvurdu.
Ortopedik engellilerin yaşama katılması için kaliteli ve yüksek teknolojiye sahip tekerlekli ya da akülü sandalye sahibi olmaları gerekiyor. Bu sandalyelerin fiyatları engellinin ihtiyaçları oranında artıyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK), bu sandalyeleri de içeren sağlık yardım ve hizmet bedellerinin ödeme şekil ve esaslarının belirlendiği Sağlık Uygulama Tebliği, bu konuda engelliler arasında bir eşitsizlik yaratıyor.
Sandalyede 4 kat fazla ödeme farkı var
1 Ekim 2014 tarihli Sağlık Uygulama Tebliği’ndeki uygulamaya göre, ortopedik engelli bireylere (tekerlekli sandalye, bası yarası minderi, vb.) yardımcı medikal cihazları temin edilme koşullarını belirleyen iki farklı liste oluşturuldu.
Buna göre, manuel tekerlekli sandalye için bir vazife malulü, gazi ya da şehit yakını 2500 TL'ye kadar ödeme alabiliyorken diğer sigortalılar en fazla 1200 TL geri ödeme alabiliyor.
Benzer bir durum, akülü tekerlekli sandalyeler için de geçerli. Bir engelli en fazla 2500 TL fiyatlı bir akülü sandalye alabiliyorken, vazife malulu, gazi ve şehit yakını bir engelli 10 bin TL'ye bir akülü tekerlekli sandalye sahibi olabiliyor.
Bu eşitsiz durum karşısında engelliler sandalye fiyatları arasındaki farkı kapatmak için kendi ceplerinden ödemek zorunda kalıyorlar. Ödeyemeyecek durumda olanlar da daha ucuz ancak kendilerine uygun olmayan sandalyelerde zorluklar yaşıyorlar.
Minderde 20 kat fark var
Üstelik mesele sadece sandalyeyle de sınırlı değil. Yine sürekli oturmaktan kaynaklanan ve ölümlere neden olabilen bası yarasını engelleyen antidekübit oturma minderi için sigortalı engellilere 52 lira ödenirken, vazife malulü, gazi ve şehit yakınlarına 1000 lira ödeniyor.
Sağlık hakkı herkese eşit uygulanmalı
Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği Başkanı Süleyman Akbulut, Kamu Denetçiliği Kurumu’nun uzlaşma makamı olarak bu durumu inceleyip, eşitsizliğin ortadan kaldırılması yönünde SGK'ya tavsiye kararı vereceğine inandıklarını söyledi.
"Aslında biz, devletin, vazife malullerine, gazilere, şehit yakınlarına yüksek bedellerden malzeme bedeli ödenmesine karşı çıkmıyoruz. Zira kaliteli ve yüksek teknolojili malzemeler engelli bireyin yaşama katılımını kolaylaştırır, yaşam kalitesini artırır. Ancak, sağlık gibi hayati risklerin olduğu bir alanda engelliler arasında ayrımcılık yapan, farklı muameleler olamaz. Bu yüzden, vazife malullerine, gazilere ve şehit yakınlarına tanınan hakkın aynı şekilde diğer engelli sigortalılara da tanınması lazım. Yaşama hakkı ile doğrudan bağlantılı sağlık alanında her hak, her bireye eşit koşullarda sağlanmalıdır."
Nilay Vardar ın 14.04.2015 tarihli yazısından alınmıştır.http://bianet.org/bianet/toplum/163784-kaliteli-tekerlekli-sandalyeye-sahip-olmak-icin-engelli-olmak-yetmiyor
19 Nisan 2015 Pazar
Usta dan sürpriz roman
Kayıtsızlık Şenliği, Milan Kundera'nın 2003'de yayımlanan Bilmemek'ten sonra kimsenin beklemediği bir anda çıkagelen yeni romanı.
Beş arkadaşın, kayıp annesiyle konuşan Alain'in, işsiz oyuncu Caliban'ın, mutluluğun peşindeki Ramon'un, bir kukla oyunu yazma hayali kuran Charles'ın ve narsisist D'Ardelo'nun hikâyesi. Gerçekle hayali, karakterlerin evreniyle yazarınkini, şimdiki zamanla tarihsel geçmişi üst üste bindirerek başka bir gerçeklik kurmayı hep başarmış bir yazarın, mizah anlayışını kaybetmiş bir yüzyıla bakışı.
Bir yandan en ciddi meselelere ışık tutup diğer yandan tek bir kesin yargıda bulunmamak, bir yandan çağdaş dünyanın gerçekliğiyle büyülenip diğer yandan tüm bu gerçeklikten kaçmak ancak Kundera gibi usta bir yazarın kalemiyle mümkün oluyor. Yapıtının tümünün şaşırtıcı bir özeti gibi de okunabilecek bu kısa roman XXI. yüzyılın klasikleri arasındaki yerini aldı bile.
18 Nisan 2015 Cumartesi
3 günde 6 kg verin
Saat 10:00 ve 16:00 da 150 gr meyve ve her saat çiğ sebze serbesttir.
1. Gün
Kahvaltı
Şekersiz bir bardak meyve suyu, bir ince dilim light ekmek, 40 gram peynir domates ve salatalık
Öğle
50 gram light ekmek, tavuk söğüş, bir bardak ayran, bir tabak az yağlı salata
Akşam
Bir kase mercimek çorba, 180 gram ızgara köfte, üç yemek kaşığı light yoğurt salata
2. Gün
Kahvaltı
Şeker çay, bir adet yumurta, iki ince dilim light ekmek, beş adet zeytin, domates ve yeşil biber
Öğle
Bir adet sosisli sandviç (ketçap ve mayonesiz), 200 gram portakal, bir tabak yağsız salata
Akşam
140 gram kıymayla hazırlanmış ıspanak yemeği, iki yemek kaşığı pilav, 100 gram light yoğurt ve salata
3. gün
Kahvaltı
Şekersiz ıhlamur, bir adet yağsız tost, bir elma, domates ve salatalık
Öğle
İki adet hamburger köftesi, üç – dört kızarmış patates, bir tabak az yağlı salata
Akşam
Bir tavuk but (derisiz), bir yemek kaşığı makarna, üç yemek kaşığı zeytinyağlı sebze ve salata
4. gün
Sabah
Şekersiz bitki çayı, iki yumurtalı omlet, bir dilim light ekmek, domates ve salatalık
Öğle
Yarım pizza, bir haşlanmış patates, bir bardak ayran ve salata
Akşam
İki adet kabak dolma, iki kibrit kutusu peynirli börek, bir çay bardağı yoğurt ve salata
5.gün
Sabah
Şekersiz çay, iki sosis ızgara, bir dilim light ekmek, domates ve salatalık
Öğle
140 gram dil füme veya dana jambon, bir tabak yağsız salata
Akşam
210 gram karışık ızgara ve salata
6. gün
Sabah
Şekersiz limonata, kaşarlı omlet (yağsız), 25 gram kepek ekmeği ve salat
Öğle
100 gram beyaz peynir, bir portakal ve salata
Akşam
Balık serbest, bir kibrit kutusu helva
7. gün
Kahvaltı
Şekersiz çay, 20 gram kaşar peyniri, 40 gram light ekmek, bir domates ve salata
Öğle
300 gram yoğurt, 200 gram karnıbahar haşlama, bir dilim light ekmek ve salata
Akşam
Meyve salatası serbest
17 Nisan 2015 Cuma
Al Pacino ve Rain Man in yönetmeninden yepyeni bir film
16 Nisan 2015 Perşembe
Hafızamıza ne kadar güvenebiliriz?
Fizyolog Elizabeth Lıftys, hafuza etik ve beynin faaliyetleri hakkında ilginç bir konuşmaya imza atıyor.
15 Nisan 2015 Çarşamba
Bacaklarımı ve zihniyetimi değiştirmek
Bu videoda paralimpik koşucu Amiee Mullins rekor kırmasını sağlayan bacaklarından bahsediyor.
14 Nisan 2015 Salı
Ab projesi kapsamında İspanya ya giden engelliler boğuldu
İspanya'nın güneyindeki Marbella kentine 2 haftalık bir program için gelen engelli Türk öğrenci grubundan 3 kişi denizde boğularak hayatını kaybetti.Türkiye'den gelen sağır ve dilsiz 10 kişilik engelli öğrenci grubu ile başlarındaki 2 ögretmenin Marbella'da deniz keyfi faciayla sonuçlandı. AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, şehir merkezine yakın "La Venus" plajında denize giren gruptan 18 ve 19 yaşlarındaki 2 sağır genç ile 30 yaşında olduğu belirtilen bir öğretmen boğularak hayatını kaybetti.
Engelli bireye iş var, istihdam yok!
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in açıkladığı rakamlar, kamu kurumlarının engelli istihdamına ilişkin karnesini ortaya koydu.
Buna göre; Ocak 2015 itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarında engellilere tahsis edilen kadro sayısı 60 bin 730. Bu kadrolardan 36 bin 242'si dolu, 24 bin 488'i ise boş. Bakan Çelik, 24 bin 488 adet boş kadrodan toplam 22 bin 209'unun sadece 5 kuruma ait olduğunu belirtirken, bunları ise Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanlığı ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı olarak sıraladı. Kaynak:Takvim
13 Nisan 2015 Pazartesi
Otizm ve sağlık problemleri: gizli işaretleri nasıl anlarız?
Otistik ve öğrenme güçlüğü çeken bireyler, diğerlerine göre 20 yıl yada daha erken ölüyor. Peki, evde bakım hizmeti veren sağlık personelini konuşamayan hastaların rahatsızlıklarını teşhis için nasıl bilinçlendirebiliriz?
Saskia Baron un 29 Mart 2015 de Guardian da yayınlanan yazısından türkçeye çevrilmiştir.
"Çok cesur ve kibardı. Şikayet bile etmedi." Bu evde bakım hizmeti yetkilisinin otistik erkek kardeşim birkaç yıl önce epilektik bir nöbet geçirip burnunu kırdıktan sonra söylediği şeydi. Timothy, cesur veya kibar değildi. Sadece bir şeyler yanlış gittiğinde kelimeleri toparlayıp durumunu dile getiremiyordu. Otlzm spektrum dan muzdarip kişilerin üçte birinde olduğu gibi, 58 yaşındaki kardeşim çok az sözlü iletişim kurabiliyordu. Konuşabiliyordu, yalnızca kışkırtıldığında. Kısa cümleler yada tek tek kelimeler kullanıyordu. Otizmli bireylerin çoğunluğu gibi tuhaf duyusal tepkiler veriyordu. Acıyı bizim hissettiğimiz gibi hissetmediğinden şüpheleniyorduk.
Otizmli bir bireyle karşılaştığınızda otistik biriyle tanıştığınıza dair bir deyiş vardır. Herkesin bildiği gibi çok zeki ama sosyal becereleri gelişmemiş bir bireyle öğrenme güçlüğü çeken ve hayatboyu desteğe ihtiyaç duyacak engelli bir çocuk kadar geniş kapsamlı bir durum hakkında genelleme yapmak oldukça zordur.Fakat otizmli bireylerin sıklıkla karşılaştığı birkaç sağlık sorunu var ki aileler ve doktorlar bunlardan mutlaka haberdar olmalı.
Bir çoğu aşırı duyarlı(idiopatik) en ufak dokunmaya küçücük bir rahatsızlığa dahi aşırı tepki veriyorlar. Diğerleri ise, Timothy gibi, çok az duyarlılar. Bu nedenle de bir çok büyük problem asla fark edilemiyor. Bu kişileri çok iyi tanımak ve ufak davranış değişikliklerini fark etmek ve bunların nedenlerini anlamak zorundasınız. Timothy nin kaldığı bakımevinin titiz yöneticisi bir gün bizi aradı. Ajite olduğunu ve sürekli kendi yüzünü tokatladığını anlattı. Gündüz bakımevinden birini taklit ettiğini düşündük. Fakat doktora ve dişçisine götürmesini istedik. Gerçekten de iltihaplanan dişi için kanal tedavisine ihtiyacı varmış. Birkaç antibiyotikten sonra yine mutluydu. O günlerde Timothy kendisini çok iyi tanıyan iyi gözlem yapan ve en ufak farklı işareti hemen fark eden çalışanlarla yaşıyordu. Ne kadar üzücüdür ki, her spektrum bozukluğu hastası kendilerini koruyup kollayan kişilerce bakılamıyor, özellikle de ailelerinden ayrı yaşıyorlarsa. Kötü eğitilmiş ve maddi olarak tatminsiz çalışanlar zaten derdini anlatamayan bireylere bilmeden de olsa zarar verebiliyor. Bu nedenle son yıllarda Amerikan Özürlüler derneği gibi kuruluşlar, Engellilere yönelik sağlık hizmetlerinde çalışan hasta bakıcı ve hemşirelerin hastanelerde de bulunması ve engellilere yönelik sağlık pasaportu uygulamasının yaygınlaştırılması için çalışıyor. Bunların dışında Books Beyond Words(Kelimelerin ötesinde kitaplar) gibi girişimler, sağlık problemlerni resimlerle anlatarak özürlü bireyler aileler ve doktorlar için sözsüz iletişimi geliştirme yönünde önemli adımlar atıyorlar.
Saskia Baron un 29 Mart 2015 de Guardian da yayınlanan yazısından türkçeye çevrilmiştir.
"Çok cesur ve kibardı. Şikayet bile etmedi." Bu evde bakım hizmeti yetkilisinin otistik erkek kardeşim birkaç yıl önce epilektik bir nöbet geçirip burnunu kırdıktan sonra söylediği şeydi. Timothy, cesur veya kibar değildi. Sadece bir şeyler yanlış gittiğinde kelimeleri toparlayıp durumunu dile getiremiyordu. Otlzm spektrum dan muzdarip kişilerin üçte birinde olduğu gibi, 58 yaşındaki kardeşim çok az sözlü iletişim kurabiliyordu. Konuşabiliyordu, yalnızca kışkırtıldığında. Kısa cümleler yada tek tek kelimeler kullanıyordu. Otizmli bireylerin çoğunluğu gibi tuhaf duyusal tepkiler veriyordu. Acıyı bizim hissettiğimiz gibi hissetmediğinden şüpheleniyorduk.
Otizmli bir bireyle karşılaştığınızda otistik biriyle tanıştığınıza dair bir deyiş vardır. Herkesin bildiği gibi çok zeki ama sosyal becereleri gelişmemiş bir bireyle öğrenme güçlüğü çeken ve hayatboyu desteğe ihtiyaç duyacak engelli bir çocuk kadar geniş kapsamlı bir durum hakkında genelleme yapmak oldukça zordur.Fakat otizmli bireylerin sıklıkla karşılaştığı birkaç sağlık sorunu var ki aileler ve doktorlar bunlardan mutlaka haberdar olmalı.
Bir çoğu aşırı duyarlı(idiopatik) en ufak dokunmaya küçücük bir rahatsızlığa dahi aşırı tepki veriyorlar. Diğerleri ise, Timothy gibi, çok az duyarlılar. Bu nedenle de bir çok büyük problem asla fark edilemiyor. Bu kişileri çok iyi tanımak ve ufak davranış değişikliklerini fark etmek ve bunların nedenlerini anlamak zorundasınız. Timothy nin kaldığı bakımevinin titiz yöneticisi bir gün bizi aradı. Ajite olduğunu ve sürekli kendi yüzünü tokatladığını anlattı. Gündüz bakımevinden birini taklit ettiğini düşündük. Fakat doktora ve dişçisine götürmesini istedik. Gerçekten de iltihaplanan dişi için kanal tedavisine ihtiyacı varmış. Birkaç antibiyotikten sonra yine mutluydu. O günlerde Timothy kendisini çok iyi tanıyan iyi gözlem yapan ve en ufak farklı işareti hemen fark eden çalışanlarla yaşıyordu. Ne kadar üzücüdür ki, her spektrum bozukluğu hastası kendilerini koruyup kollayan kişilerce bakılamıyor, özellikle de ailelerinden ayrı yaşıyorlarsa. Kötü eğitilmiş ve maddi olarak tatminsiz çalışanlar zaten derdini anlatamayan bireylere bilmeden de olsa zarar verebiliyor. Bu nedenle son yıllarda Amerikan Özürlüler derneği gibi kuruluşlar, Engellilere yönelik sağlık hizmetlerinde çalışan hasta bakıcı ve hemşirelerin hastanelerde de bulunması ve engellilere yönelik sağlık pasaportu uygulamasının yaygınlaştırılması için çalışıyor. Bunların dışında Books Beyond Words(Kelimelerin ötesinde kitaplar) gibi girişimler, sağlık problemlerni resimlerle anlatarak özürlü bireyler aileler ve doktorlar için sözsüz iletişimi geliştirme yönünde önemli adımlar atıyorlar.
12 Nisan 2015 Pazar
Guguk Kuşu
Karla kaplı bir gecede, ışıltılı hayatıyla magazin haberlerinin gündeminden düşmeyen güzeller güzeli manken Lula Landry evinin balkonundan düşüp hayatını kaybeder. Tüm deliller intiharı işaret ederken Lula’nın ağabeyi John, cinayet şüphesiyle Özel Dedektif Cormoran Strike’ın kapısını çalar.
Eski bir asker olan ve hem fiziksel hem de psikolojik olarak büyük yaralar alan Cormoran Strike bir dönüm noktasındadır. Lula’nın ölümünün ardındaki gerçeği araştırmak, bir yandan sorunlarıyla boğuşurken tamamen dibe batmaması için bir umut olur. Fakat şüpheler ve ipuçları bir araya gelmeye başladığında Strike bu gizemin, içinden çıkılmaz bir labirente dönüşeceğinin farkına varır… Guguk Kuşu Mayfair’in sakin sokaklarını, Doğu Yakası’nın barlarını ve Soho’nun canlılığını yansıtan bir atmosferde, Londra’nın derinliklerindeki gizemi ortaya çıkartıyor. Cormoran Strike karakterini tüm dünyaya duyuran bu kitap, Robert Galbraith mahlasını kullanan J.K. Rowling tarafından yazıldı.
11 Nisan 2015 Cumartesi
Salata diyetyle 6 kilo verin
1. HAFTA
Kahvaltı: 1 kese taze meyve salatası, 1 ince dilim peynir, 1 ince dilim ekmek, taze yeşillikler, domates ve salatalık
Öğle: Sindirim güçlüğünü önleyen salata ve 1 su bardağı ayran
Salatanın tarifi ve malzemeleri:
250 gr semizotu veya ıspanak, 1 küçük domates, 1 küçük salatalık, 2 yemek kaşığı peynir rendesi, az maydanoz, taze nane, dereotu, 1 kaşık sıvı yağ, 1 tatlı kaşığı sumak ve kırmızı pul biber
Yapılışı:
1 kabın içerisine 250 gr semizotu veya ıspanak, 1 küçük domates ve salatalık, az maydanoz, nane, dereotu, az peynir rendesini koyarak karıştırın. Üzerine 1 yemek kaşığı sıvı yağ, kırmızı pul biber ve sumak ilave ederek salatanızı hazırlayabilirsiniz.
İkindi: 1 su bardağı taze sıkılmış karışık meyve suyu
Akşam: 4 renkli sebze salatası ve 1 ince dilim tahıllı ekmek.
renkli salata tarifi ve malzemeleri:
1 orta boy patates, 1 büyük parça brokoli, 1 büyük parça karnabahar, 1 orta boy havuç, 2 orta boy salatalık, 1 küçük turp, 3 adet yeşil soğan, 1 çay bardağı az yağlı yoğurt, 3 tatlı kaşığı hardal, yarım çay kaşığı tuz, yarım çay kaşığı karabiber
Yapılışı:
İlk önce patatesleri yeteri kadar suda haşlayın, onu soğumaya aldığınızda brokoli ve karnabaharları yaklaşık 4 dakika pişirin. Bunları da soğumaya alın. Patatesleri, havuç ve salatalıkları küp küp doğrayın; brokoli ve karnabahar çiçeklerini küçük parçalara ayırın; turp ve soğanları ince ince doğrayın, Büyük bir kasede bütün sebzeleri harmanlayın. Başka bir kapta yoğurt, hardal, tuz ve karabiberi karıştırın, Yoğurtlu sos karışımını sebzelerin üstüne gezdirin. Servis tabaklarına almadan önce en az 1 saat buzdolabında bekletin.
Yatarken: 1 adet meyveli yoğurt.
2. HAFTA
Kahvaltı: 1 yemek kaşığı tulum peyniri, 1 ince dilim ekmek, 1 tatlı kaşığı reçel ve 6 adet zeytin, bol domates dilimleri
Ara: 1 ince dilim karpuz
Öğle: Enginarlı salata ve 1 ince dilim kepekli ekmek
Salatanın tarifi ve malzemeleri:
8 enginar, 3 tatlı kırmızıbiber, marul yaprakları, yarım kase ince doğranmış kırmızı kuru soğan, yarım kase ince doğranmış yeşil zeytin
Özel Sos için:
1/3 su bardağı balzemik sirke, 1 adet tatlı kırmızıbiber, 2 baş sarımsak, 1 kaşık ince doğranmış fesleğen, 1 çay kaşığı biberiye
Yapılışı:
Soyulmuş ve temizlenmiş enginarları, limonlu az suda güzelce haşlayın. Sonra her birini 4 eşit parçaya bölün. Ayrı bir kapta az yağ ile tatlı taze kırmızıbiberleri bütün olarak çevirin. 15 dakika bekletip sonra kabuklarını soyup ince doğrayın. Marulları, bir salata kasesi içine irice doğrayın. Üzerine kesilmiş kırmızıbiber, kırmızı kuru soğan, yeşil zeytin ve enginarları ekleyin.İkindi: 6 adet kuru kayısı
Aksam: Tavuklu kırmızı salata ve 1 kase cacık
Salata tarifi ve malzemeleri:
200 ml su, yarım çay kaşığı toz köri, 1 su bardağı kuskus, küp küp doğranmış yarım tavuk göğüs ızgara/ haşlama, 1 çay bardağı haşlanmış nohut, yarım orta boy doğranmış kırmızılâhana, yarım orta boy ince dilimlenmiş kereviz, yarım çay bardağı taze portakal suyu, 1 yemek kaşığı portakal kabuğu rendesi, 2 yemek kaşığı zeytinyağı, yarım çay kaşığı karabiber
Tencerede 200 ml su, biraz tuz ve yarım çay kaşığı köri sosuyla birlikte kuskusu haşlayın. Kaynadıktan sonra ateşten alın ve 5–10 dakika dinlenmeye bırakın. Daha sonra küp küp doğranmış tavukları, haşlanmış nohutları, ince ince doğranmış kerevizleri ekleyin. Başka bir kapta portakal kabuklarını, portakal suyunu, zeytinyağını ve karabiberi iyice karıştırın. Daha sonra kuskuslu karışımını içine ekleyiniz. Yatarken: 4 adet kuru kayısı,1 su bardağı ılık su
Tencerede 200 ml su, biraz tuz ve yarım çay kaşığı köri sosuyla birlikte kuskusu haşlayın. Kaynadıktan sonra ateşten alın ve 5–10 dakika dinlenmeye bırakın. Daha sonra küp küp doğranmış tavukları, haşlanmış nohutları, ince ince doğranmış kerevizleri ekleyin. Başka bir kapta portakal kabuklarını, portakal suyunu, zeytinyağını ve karabiberi iyice karıştırın. Daha sonra kuskuslu karışımını içine ekleyiniz. Yatarken: 4 adet kuru kayısı,1 su bardağı ılık su
10 Nisan 2015 Cuma
Bugün vizyona girenler
Viyana da yaşayan Yahudi bir kadın olan Maria Altmann, İkinci Dünya Savaşı nın patlak vermesi ve yaşadığı yerin Nazi kuşatması altına girmesiyle Viyana yı ülkesini terk etmek zorunda kalır. Ülkesinden ayrı, mülteci olarak geçirdiği 60 yılın ardından Maria, Viyana ya geri dönmeye karar verir ve bunun için geçerli bir nedeni de vardır. Zamanında Nazilerin el koydukları aile mirasını ve en önemlisi Gustav Klim in, teyzesini resmettiği önemli tabloyu geri almaya kararlıdır. 80 yaşındaki Maria, yanında genç ve deneyimsiz avukatı Randy Schoenberg ile birlikte Avusturya hükümetinde sürecek bir yolculuğa atılır. Ne var ki bu yolculuk Maria nın geçmişindeki sır ve gerçeklerin ortaya çıkacağı bir deneyime dönüşür.
9 Nisan 2015 Perşembe
İnsanlık için robotlarla tanışın!
Felç geçirdiğinden beri yatağa mahkum olan Henry Evans, sahneye çıkmak için tele varlık adındaki bir robotu kullanıyor. Robot teknolojisinin insanlık için robotlar grubu tarafından nasıl geliştirilip kişiselleştirdiğini anlatıyor.
8 Nisan 2015 Çarşamba
Kardeşlerimden ne öğrendim?
Faith Jegede, ikisi de otistik olan erkek kardeşleriyle büyümesinin neşeli ve ilham verici hikayesini anlatıyor.
6 Nisan 2015 Pazartesi
Kör olasıca sağlık bakanı her şeyi mahvetti!
Burak Sarı nın http://www.sendika.org/2015/03/kor-olasica-saglik-bakani-her-seyi-mahvettin-burak-sari-bianet/ linkindeki yazısından alınmıştır.
Son günlerde Yunanistan seçimleri, tüm dünyada yankı uyandırdı. Nasıl uyandırmasın? Yıllardır temcit pilavı gibi tekrar tekrar masaya koyulan muhafazakâr iktidar tekeli; tarihinin en büyük tokadını yedi. Ağır vergilere, işsizliğe, karanlığa, İMF’in beli kıran iğrenç kemerlerine karşı, Yunanistan halkları; EEEH! dedi. Sonuçta, Yunanistan seçimlerini Radikal Sol Koalisyon (Syriza) kazandı. Bu sonucu bu kadar gündemde tutan olaysa, Syriza’nın alışılmışın dışındaki politikaları. Syriza, 2004 yılında, bir birlik olarak kuruldu. 2012 seçimlerine parti olarak girdi. İçerisinde çevrecilerden, komünistlere, Troçkistlerden, Maocu akımlara birçok grubu barındırıyor. İktidarının ilk gününden itibaren uzun süreli göçmenlere vatandaşlık vereceğini, LGBTİ haklarını tanıyacağını, özelleştirmeleri durduracağını, vergileri düşüreceğini söyleyerek alışılmışın dışında bir politika anlayışı ortaya koydu. Bu politikalar ne kadar uygulanabilecek, o çok özgürlükçü burjuva demokrasisi bu politikalara ne kadar tahammül edecek göreceğiz. Kör adam bakan yapılır mı? “Bize ne? Engellilerle ilgili bir dergide bize ne bunları anlatıyorsun” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, sıkı durun, sizinle çok önemli bir sır paylaşacağım. Bu anarşik Çipras var yaaa, kör bir adamı, sağlık ve sosyal politika bakanı yapmış. Düşünebiliyor musunuz, adam kör. Kör adam bakan yapılır mı? O daha yolda yürümesini bilmez. Biz, Türkiye’deki körleri nasıl izole ederiz, nasıl toplum dışına şutlarız diye kara kara düşünürken; adam onları bakan yapıyor. Ah Çipras, ah Allahsız Komünist. Yapılır mıydı bu bana? Ben onları biraz kıvrandırıp, canım isteyince iş veriyordum. Nankörlük yapıp, kör gözüyle, taşerona maşerona bulaşanı da, “kör olduğun halde sana iş verdik” diye tersliyor, egomu tatmin ediyordum. Hem ben onları “adam” yerine koymuştum, beni taklit ettin değil mi? Oysa ne güzel çılgın projelerimiz vardı. Tüm engellileri bir köye toplayıp, engellerini yenmelerini sağlayacaktık. Oranın muhtarını da ibretuslardan seçip, dünyaya caka satacaktık. Her şey mahvettin”kör” olasıca sağlık bakanı. Neyse, geyik muhabbetini bir tarafa bırakalım şimdilik. Bu yazımızda, söz konusu bakanı biraz tanıyacak, bakanlık yapmış başka körler var mıymış onu inceleyecek ve bu konu üzerinden, engellilerin siyasetteki yerini ele almaya çalışacağız. Bakan bombadan gözünü kaybetmiş Gelelim bizim anarşik bakana, Panagiotis Korumblis 1951 yılında, Pontus bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 10 yaşındayken, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan kalma bir Alman bombasının patlaması sonucunda gözlerini kaybetti. 1974 yılından itibaren, öğrenci ve halk hareketlerinin içerisinde yer aldı. Eğitim, haysiyet ve sosyal hakların garanti altına alınması için çalışmalar yürüttü. Kilise ve devlet kurumlarıyla çatıştığı için hakkında dava açıldı. 1993 -1996 arasında, Sağlık ve Sosyal Hizmet Bakanlığı sekreterliği yaptı. Yunan Yazarlar Birliği, BM Vakfı gibi kurumlar tarafından onurlandırıldı. Panagiotis Korumblis bakalım bundan sonra neler yapacak? Hep birlikte göreceğiz. Türkiye’de engelli vekiller ne durumda? Peki, engelli birisinin parlamentoya girmesi, engelli mücadelesi açısından nerede duruyor? Özellikle Türkiye’de engelliler, gerçekten engelli haklarını savunmaları için mi aday gösteriliyorlar? Maalesef, mevcut pratikler bunun tam tersini gösteriyor. Engellilerin büyük bir oy potansiyeli olduğu keşfedildi. Ne yazık ki engelliler bu durumu avantaja çeviremedi. Görme engelli Lokman Ayva 2002 yılında, Meclis’in ilk ve tek görme engellisi Lokman Ayva Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AKP) İstanbul milletvekili olarak parlamentoya girdi. İki dönem vekillik yaptı. Fakat sergilediği pratik, beklentileri tam anlamıyla karşılayamadı diyebiliriz. Engelliler yasasının çıkmasını, onun başarısı olarak değerlendiren birçok kesim var. Tabii ki bu konuda çabası olmadı dersek adaletsiz davranmış oluruz. Fakat yasanın engelli örgütlerinin kitlesel baskısıyla kabul edildiğini inkâr edersek, nankörlük yapmış oluruz. Süreci bizzat kendimden biliyorum. Defalarca sokak eylemleri yapıldı, mecliste temsil edilen partilerin grupları ziyaret edildi. Birçok arkadaş, engelli yasası, engelli istihdamı gibi durumlar nedeniyle, bu dönemde, engellilere daha fazla değer verildiğini düşünüyor. Fakat olayları, her zaman neden sonuç ilişkisine göre değerlendirmek gerekiyor. Bahsedilen dönem, AB üyeliği ve benzeri nedenlerle sosyal projelerin yapıldığı bir dönem. Fakat rüzgârın yön değiştirmesiyle, göz alıcı kış güneşi, yerini, yıkıcı neoliberal politikalara bıraktı. Ve bu projeler de eskisi kadar sık uygulanmadı. Aslında, siyasetçilerin engelli algısının ne kadar geri olduğunu bütün davranışlarından gözlemleyebiliyoruz. Muhtelif zamanlarda gündeme gelen örneklerin bazıları, bunun kanıtıdır. “Kör olduğun halde sana iş verdik”, “bizim dönemimizde adam yerine kondunuz” gibi. İşin garip tarafı, o partilerin içerisinde yer alan engellilerden de, bir tane kınama açıklaması gelmiyor. Engellilerin, herhangi bir protestosunda, partisine ve liderine kalkan olanlar; temsil ettikleri engellilere olmuyor. Evet, bu ayrımcı cümlelere karşı Lokman Ayva’nın herhangi bir itirazını duymadık. Fiziksel engelli Şafak Pavey Örnekleri hep iktidar partisinden verdik. Fakat diğer partilerin de bu konuda iyi bir sınav verdiği söylenemez. Ana muhalefet partisi lideri, bir konuşmasında; “engelli konumuna düşmek” gibi ayrımcı bir cümle kurmuştu. Maalesef, ayrımcılık karşıtlığıyla tanıdığımız, sevgili Şafak Pavey’in bu duruma bir itirazını duymadık. Siyaset denen şey, kendi sorunlarımızın yakıcılığını da mı köreltiyor ne? Örneğin Metin Şentürk’ün birkaç dönemdir çeşitli siyasi partiler tarafından aday gösterilmesi gündeme geliyor. Hadi, Şafak Pavey, Lokman Ayva gibi kendi alanlarında, çeşitli çalışmalar yapmış insanları anladık. Fakat Metin Şentürk, ilk adaylığı gündeme gelene kadar, bir kere olsun engel kelimesini bile ağzına almamış bir insanın şimdi aktivist kesilmesi çok ilginç değil mi? Sürekli Lokman Ayva ve Şafak Pavey’den örnek veriyorsun, onlardan başka engelli vekil yok mu diyebilirsiniz. Diğer üç vekili google’ladım Evet, gerçekten engelli vekiller var. Aktivizm engelli vekiller. Son seçimlerde, Pavey’le birlikte üç engelli vekil daha meclise girdi. Fakat ben bu insanların adını bile google aramasıyla buldum. Buraya isimlerini ekliyorum, engellilerle ilgili faaliyetlerini bulabilenler, bilgilerini paylaşırsa sevinirim. Zira ben bir şey bulamadım. Bir dönem boyunca, bizi temsil eden, ancak bizim fark etmediğimiz arkadaşların isimleri: Gürsoy Erol, Mehmet Doğan Kubat ve Abdurrahim Akdağ. Hepsi AKP’den milletvekili. Engelli partileri Bir de engelliler adına kurulan siyasal partiler var ki, akla zarar. Engelliler toplumdan çok ayrı bireylermiş gibi, engellilik üzerine bir parti kurmak; kendi kendine uygulanan ayrımcılıktan başka bir şey değildir. Türkiye’de kurulan ilk engelli partisi Türkiye Özürlüsüyle Mutludur partisi. Yanlış anlamayın, kurucusu Aziz Nesin değil. Yolda yürüyen engelliyi görüp de haline bin kere şükredenlerin ülkesinde bu isimde bir partinin var olduğunu düşünmek ne kadar ironik değil mi? Allahtan şimdi yok. Bu ibretlik partiden sonra, iki tane parti deneyimi daha yaşanmış. Türkiye Özürlüler Partisi ve Engelsiz Türkiye Partisi. TÖP 2011 yılında kendisini feshederek, engellilere rahat bir nefes aldırmış. Fakat ETP halen nefes alıyor. İdeoloji kısmına, engelli hakları yazmışlar. İdeolojisi engelli hakları olan bir parti, diğer sorunları nasıl çözecek, merak ettim doğrusu. Bir de, engelli hakları, bir ideoloji midir? Tüzüklerine, ideoloji diye bunu yazanlar, ideolojinin ne olduğunu araştırarak işe başlasalardı keşke. Mesela, ücret, emek sorununa; nasıl bir çözümleri olacaktı? Engellilerin ekonomi politiğini mi yaratacaklardı? Ben birkaç engellinin aday gösterilerek ya da engelliler adına partiler kurarak engelli sorunlarının çözülebileceğini düşünmeyenlerdenim. Engelli sorunu, toplumun diğer sorunlarından bağımsız değildir. Engelli haklarının garantiye alınmasını, toplumsal kurtuluştan ayrı düşünemeyiz. Öncelikle, çok güçlü bir engelli örgütlenmesi gerekiyor. Hiçbir istismarcı anlayışa yedeklenmeyen, içinde ayrımcı, ötekileştirici, kimsenin olmadığı bir platform. Çok geniş bir mücadele alanı. İçerisinde çeşitli komisyonlar olacak, ayrımcılıktan erişilebilirliğe kadar. İşte tüm bunların hepsiyle birden ilgilenecek bir oluşum. Önceliği engellilik sorunları olmalı Bizleri bir engelli temsil edecekse de, önceliği engellilik sorunları olmalı. En önce zihniyetin değişmesi gerekiyor. Bir ülkede, evi yanan bir engelli için ambulans çağırılması istendiğinde, “o, ambulanstan ne anlar” diyerek söz konusu engelliyi kamyonet kasasında hastaneye gönderen bir belediye başkanının olduğu bir yerde, kim beni neye ikna edebilir? Bu rezillik dünyanın neresinde görülmüştür. Böyle iğrenç bir zihniyetle, aynı havayı solumaktan utanmayan insanlar varsa, söylenen yalanların hepsine inanacağım. Zihinsel engelli bir insan bir şey anlamaz diye bir durum yok. Sadece, insanlık yoksunlarının, ellerine geçen ilk fırsatta, iğrenç egolarını tatmin etmeleri gibi bir durum var. Evet, birileri bir şeyleri anlamayacak kadar taş kafalı. Onlar da kim derseniz, kendisinden başka hiçbir şeye yaşam hakkı tanımayanlardır. Çevresindeki ağaçlardan, yolunu kaybetmiş bir yaban domuzuna kadar; benimsemediği her şeyi yok edenler, insana dair hiçbir şeyden anlamazlar. İnsanca bir yaşam dileğiyle. Daha önce Mısır, İsveç ve İngiltere’de bakanlık yapan körler varmış. İsterseniz, kronolojik sıraya göre haklarında kısa kısa bilgiler verelim. Taha Hüseyin (1889 – 1973): Ünlü bir edebiyat eleştirmeni olan Taha Hüseyin, Mısır’ın çağdaşlaşması için çeşitli çalışmalar yapmıştır. Gizza’daki sanat fakültesinin dekanlığını yapmış ve gericiliğe karşı akademik özerkliği savunmuştur. 1951 – 1952 yılları arasında, eğitim bakanlığı yapmıştır. Bakanlığı sırasında, devlet okullarının yaygınlaşmasını sağlamış ve eğitimi parasız hale getirmiştir. Ayrıca, Mısır’da, körlüğe yol açan trahom hastalığına karşı yaygın şekilde mücadele yürütmüştür. Bengî Lindqvist (1938) : İsveç’te uzun süre gezici dil öğretmenliği yapmıştır. 1967’den itibaren engellilik alanında kendini göstermiştir. Körler Federasyonu Başkanlığı ve Sakatlar Örgütü Başkanlığı yapmıştır. 1982 yılında, Sosyal Demokrat partiden milletvekili seçilerek parlamentoya girmiştir. 1985 – 1991 yılları arasında, sosyal hizmetler ve aileden sorumlu bakan olarak görev yapmıştır. David Blunkett (1947): Doğuştan görme engelli olan David Blunkett braille yazıyı oldukça iyi bilmektedir. Birçok spor dalıyla ilgilenmiştir. Genellikle, baston yerine rehber köpek kullanmaktadır. 16 yaşında, İngiltere İşçi Partisi’ne girmiş ve yerelde çeşitli görevler üstlenmiştir. Ulusal yürütme konseyi başkanlığı dâhil partinin çeşitli kademelerinde görev yapmıştır. 1987 yılında milletvekili olmuştur. 1988 – 1989 arası, gölge kabinede sağlık bakanlığı yapmıştır. 1994’den, 1997’e kadar, gölge eğitim ve istihdam bakanlığı yapmıştır. İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi üzerine, İngiltere Parlamentosu’ndaki ilk kör eğitim ve istihdam bakanı olmuştur. Görevi sırasında: sınıfların mevcut sayısının düşürülmesini ve başarılı eğitmenlere ek gelir verilmesini sağlamıştır. Engelli okullarına ilave ücret ödemiş ve, kaynaştırma eğitimin önünü açmaya çalışmıştır. Göçmenlere yönelik politikalarını ve üyesi olduğu partinin icraatlarını sonuna kadar eleştirebilirim. Fakat bizimle ilgili olan kısmı burasıydı. Özellikle, kaynaştırma eğitim olayının üzerinde yoğunlaşması çok güzel benim açımdan. * Bu yazı EEEH (Eşit, Engelsiz, Erişilebilir Hayat) Dergisi’ndeyayımlandı. ** Yazının sesli anlatımını dinlemek için tıklayınız. *** Burak Sarı, Hacettepe Üniversitesi Halk Bilimi Bölümü’nde eğitimine devam ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde memur. Farklı gruplara, bağlama, gitar, ney gibi enstrümanlarla eşlik ediyor.
Son günlerde Yunanistan seçimleri, tüm dünyada yankı uyandırdı. Nasıl uyandırmasın? Yıllardır temcit pilavı gibi tekrar tekrar masaya koyulan muhafazakâr iktidar tekeli; tarihinin en büyük tokadını yedi. Ağır vergilere, işsizliğe, karanlığa, İMF’in beli kıran iğrenç kemerlerine karşı, Yunanistan halkları; EEEH! dedi. Sonuçta, Yunanistan seçimlerini Radikal Sol Koalisyon (Syriza) kazandı. Bu sonucu bu kadar gündemde tutan olaysa, Syriza’nın alışılmışın dışındaki politikaları. Syriza, 2004 yılında, bir birlik olarak kuruldu. 2012 seçimlerine parti olarak girdi. İçerisinde çevrecilerden, komünistlere, Troçkistlerden, Maocu akımlara birçok grubu barındırıyor. İktidarının ilk gününden itibaren uzun süreli göçmenlere vatandaşlık vereceğini, LGBTİ haklarını tanıyacağını, özelleştirmeleri durduracağını, vergileri düşüreceğini söyleyerek alışılmışın dışında bir politika anlayışı ortaya koydu. Bu politikalar ne kadar uygulanabilecek, o çok özgürlükçü burjuva demokrasisi bu politikalara ne kadar tahammül edecek göreceğiz. Kör adam bakan yapılır mı? “Bize ne? Engellilerle ilgili bir dergide bize ne bunları anlatıyorsun” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, sıkı durun, sizinle çok önemli bir sır paylaşacağım. Bu anarşik Çipras var yaaa, kör bir adamı, sağlık ve sosyal politika bakanı yapmış. Düşünebiliyor musunuz, adam kör. Kör adam bakan yapılır mı? O daha yolda yürümesini bilmez. Biz, Türkiye’deki körleri nasıl izole ederiz, nasıl toplum dışına şutlarız diye kara kara düşünürken; adam onları bakan yapıyor. Ah Çipras, ah Allahsız Komünist. Yapılır mıydı bu bana? Ben onları biraz kıvrandırıp, canım isteyince iş veriyordum. Nankörlük yapıp, kör gözüyle, taşerona maşerona bulaşanı da, “kör olduğun halde sana iş verdik” diye tersliyor, egomu tatmin ediyordum. Hem ben onları “adam” yerine koymuştum, beni taklit ettin değil mi? Oysa ne güzel çılgın projelerimiz vardı. Tüm engellileri bir köye toplayıp, engellerini yenmelerini sağlayacaktık. Oranın muhtarını da ibretuslardan seçip, dünyaya caka satacaktık. Her şey mahvettin”kör” olasıca sağlık bakanı. Neyse, geyik muhabbetini bir tarafa bırakalım şimdilik. Bu yazımızda, söz konusu bakanı biraz tanıyacak, bakanlık yapmış başka körler var mıymış onu inceleyecek ve bu konu üzerinden, engellilerin siyasetteki yerini ele almaya çalışacağız. Bakan bombadan gözünü kaybetmiş Gelelim bizim anarşik bakana, Panagiotis Korumblis 1951 yılında, Pontus bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 10 yaşındayken, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan kalma bir Alman bombasının patlaması sonucunda gözlerini kaybetti. 1974 yılından itibaren, öğrenci ve halk hareketlerinin içerisinde yer aldı. Eğitim, haysiyet ve sosyal hakların garanti altına alınması için çalışmalar yürüttü. Kilise ve devlet kurumlarıyla çatıştığı için hakkında dava açıldı. 1993 -1996 arasında, Sağlık ve Sosyal Hizmet Bakanlığı sekreterliği yaptı. Yunan Yazarlar Birliği, BM Vakfı gibi kurumlar tarafından onurlandırıldı. Panagiotis Korumblis bakalım bundan sonra neler yapacak? Hep birlikte göreceğiz. Türkiye’de engelli vekiller ne durumda? Peki, engelli birisinin parlamentoya girmesi, engelli mücadelesi açısından nerede duruyor? Özellikle Türkiye’de engelliler, gerçekten engelli haklarını savunmaları için mi aday gösteriliyorlar? Maalesef, mevcut pratikler bunun tam tersini gösteriyor. Engellilerin büyük bir oy potansiyeli olduğu keşfedildi. Ne yazık ki engelliler bu durumu avantaja çeviremedi. Görme engelli Lokman Ayva 2002 yılında, Meclis’in ilk ve tek görme engellisi Lokman Ayva Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AKP) İstanbul milletvekili olarak parlamentoya girdi. İki dönem vekillik yaptı. Fakat sergilediği pratik, beklentileri tam anlamıyla karşılayamadı diyebiliriz. Engelliler yasasının çıkmasını, onun başarısı olarak değerlendiren birçok kesim var. Tabii ki bu konuda çabası olmadı dersek adaletsiz davranmış oluruz. Fakat yasanın engelli örgütlerinin kitlesel baskısıyla kabul edildiğini inkâr edersek, nankörlük yapmış oluruz. Süreci bizzat kendimden biliyorum. Defalarca sokak eylemleri yapıldı, mecliste temsil edilen partilerin grupları ziyaret edildi. Birçok arkadaş, engelli yasası, engelli istihdamı gibi durumlar nedeniyle, bu dönemde, engellilere daha fazla değer verildiğini düşünüyor. Fakat olayları, her zaman neden sonuç ilişkisine göre değerlendirmek gerekiyor. Bahsedilen dönem, AB üyeliği ve benzeri nedenlerle sosyal projelerin yapıldığı bir dönem. Fakat rüzgârın yön değiştirmesiyle, göz alıcı kış güneşi, yerini, yıkıcı neoliberal politikalara bıraktı. Ve bu projeler de eskisi kadar sık uygulanmadı. Aslında, siyasetçilerin engelli algısının ne kadar geri olduğunu bütün davranışlarından gözlemleyebiliyoruz. Muhtelif zamanlarda gündeme gelen örneklerin bazıları, bunun kanıtıdır. “Kör olduğun halde sana iş verdik”, “bizim dönemimizde adam yerine kondunuz” gibi. İşin garip tarafı, o partilerin içerisinde yer alan engellilerden de, bir tane kınama açıklaması gelmiyor. Engellilerin, herhangi bir protestosunda, partisine ve liderine kalkan olanlar; temsil ettikleri engellilere olmuyor. Evet, bu ayrımcı cümlelere karşı Lokman Ayva’nın herhangi bir itirazını duymadık. Fiziksel engelli Şafak Pavey Örnekleri hep iktidar partisinden verdik. Fakat diğer partilerin de bu konuda iyi bir sınav verdiği söylenemez. Ana muhalefet partisi lideri, bir konuşmasında; “engelli konumuna düşmek” gibi ayrımcı bir cümle kurmuştu. Maalesef, ayrımcılık karşıtlığıyla tanıdığımız, sevgili Şafak Pavey’in bu duruma bir itirazını duymadık. Siyaset denen şey, kendi sorunlarımızın yakıcılığını da mı köreltiyor ne? Örneğin Metin Şentürk’ün birkaç dönemdir çeşitli siyasi partiler tarafından aday gösterilmesi gündeme geliyor. Hadi, Şafak Pavey, Lokman Ayva gibi kendi alanlarında, çeşitli çalışmalar yapmış insanları anladık. Fakat Metin Şentürk, ilk adaylığı gündeme gelene kadar, bir kere olsun engel kelimesini bile ağzına almamış bir insanın şimdi aktivist kesilmesi çok ilginç değil mi? Sürekli Lokman Ayva ve Şafak Pavey’den örnek veriyorsun, onlardan başka engelli vekil yok mu diyebilirsiniz. Diğer üç vekili google’ladım Evet, gerçekten engelli vekiller var. Aktivizm engelli vekiller. Son seçimlerde, Pavey’le birlikte üç engelli vekil daha meclise girdi. Fakat ben bu insanların adını bile google aramasıyla buldum. Buraya isimlerini ekliyorum, engellilerle ilgili faaliyetlerini bulabilenler, bilgilerini paylaşırsa sevinirim. Zira ben bir şey bulamadım. Bir dönem boyunca, bizi temsil eden, ancak bizim fark etmediğimiz arkadaşların isimleri: Gürsoy Erol, Mehmet Doğan Kubat ve Abdurrahim Akdağ. Hepsi AKP’den milletvekili. Engelli partileri Bir de engelliler adına kurulan siyasal partiler var ki, akla zarar. Engelliler toplumdan çok ayrı bireylermiş gibi, engellilik üzerine bir parti kurmak; kendi kendine uygulanan ayrımcılıktan başka bir şey değildir. Türkiye’de kurulan ilk engelli partisi Türkiye Özürlüsüyle Mutludur partisi. Yanlış anlamayın, kurucusu Aziz Nesin değil. Yolda yürüyen engelliyi görüp de haline bin kere şükredenlerin ülkesinde bu isimde bir partinin var olduğunu düşünmek ne kadar ironik değil mi? Allahtan şimdi yok. Bu ibretlik partiden sonra, iki tane parti deneyimi daha yaşanmış. Türkiye Özürlüler Partisi ve Engelsiz Türkiye Partisi. TÖP 2011 yılında kendisini feshederek, engellilere rahat bir nefes aldırmış. Fakat ETP halen nefes alıyor. İdeoloji kısmına, engelli hakları yazmışlar. İdeolojisi engelli hakları olan bir parti, diğer sorunları nasıl çözecek, merak ettim doğrusu. Bir de, engelli hakları, bir ideoloji midir? Tüzüklerine, ideoloji diye bunu yazanlar, ideolojinin ne olduğunu araştırarak işe başlasalardı keşke. Mesela, ücret, emek sorununa; nasıl bir çözümleri olacaktı? Engellilerin ekonomi politiğini mi yaratacaklardı? Ben birkaç engellinin aday gösterilerek ya da engelliler adına partiler kurarak engelli sorunlarının çözülebileceğini düşünmeyenlerdenim. Engelli sorunu, toplumun diğer sorunlarından bağımsız değildir. Engelli haklarının garantiye alınmasını, toplumsal kurtuluştan ayrı düşünemeyiz. Öncelikle, çok güçlü bir engelli örgütlenmesi gerekiyor. Hiçbir istismarcı anlayışa yedeklenmeyen, içinde ayrımcı, ötekileştirici, kimsenin olmadığı bir platform. Çok geniş bir mücadele alanı. İçerisinde çeşitli komisyonlar olacak, ayrımcılıktan erişilebilirliğe kadar. İşte tüm bunların hepsiyle birden ilgilenecek bir oluşum. Önceliği engellilik sorunları olmalı Bizleri bir engelli temsil edecekse de, önceliği engellilik sorunları olmalı. En önce zihniyetin değişmesi gerekiyor. Bir ülkede, evi yanan bir engelli için ambulans çağırılması istendiğinde, “o, ambulanstan ne anlar” diyerek söz konusu engelliyi kamyonet kasasında hastaneye gönderen bir belediye başkanının olduğu bir yerde, kim beni neye ikna edebilir? Bu rezillik dünyanın neresinde görülmüştür. Böyle iğrenç bir zihniyetle, aynı havayı solumaktan utanmayan insanlar varsa, söylenen yalanların hepsine inanacağım. Zihinsel engelli bir insan bir şey anlamaz diye bir durum yok. Sadece, insanlık yoksunlarının, ellerine geçen ilk fırsatta, iğrenç egolarını tatmin etmeleri gibi bir durum var. Evet, birileri bir şeyleri anlamayacak kadar taş kafalı. Onlar da kim derseniz, kendisinden başka hiçbir şeye yaşam hakkı tanımayanlardır. Çevresindeki ağaçlardan, yolunu kaybetmiş bir yaban domuzuna kadar; benimsemediği her şeyi yok edenler, insana dair hiçbir şeyden anlamazlar. İnsanca bir yaşam dileğiyle. Daha önce Mısır, İsveç ve İngiltere’de bakanlık yapan körler varmış. İsterseniz, kronolojik sıraya göre haklarında kısa kısa bilgiler verelim. Taha Hüseyin (1889 – 1973): Ünlü bir edebiyat eleştirmeni olan Taha Hüseyin, Mısır’ın çağdaşlaşması için çeşitli çalışmalar yapmıştır. Gizza’daki sanat fakültesinin dekanlığını yapmış ve gericiliğe karşı akademik özerkliği savunmuştur. 1951 – 1952 yılları arasında, eğitim bakanlığı yapmıştır. Bakanlığı sırasında, devlet okullarının yaygınlaşmasını sağlamış ve eğitimi parasız hale getirmiştir. Ayrıca, Mısır’da, körlüğe yol açan trahom hastalığına karşı yaygın şekilde mücadele yürütmüştür. Bengî Lindqvist (1938) : İsveç’te uzun süre gezici dil öğretmenliği yapmıştır. 1967’den itibaren engellilik alanında kendini göstermiştir. Körler Federasyonu Başkanlığı ve Sakatlar Örgütü Başkanlığı yapmıştır. 1982 yılında, Sosyal Demokrat partiden milletvekili seçilerek parlamentoya girmiştir. 1985 – 1991 yılları arasında, sosyal hizmetler ve aileden sorumlu bakan olarak görev yapmıştır. David Blunkett (1947): Doğuştan görme engelli olan David Blunkett braille yazıyı oldukça iyi bilmektedir. Birçok spor dalıyla ilgilenmiştir. Genellikle, baston yerine rehber köpek kullanmaktadır. 16 yaşında, İngiltere İşçi Partisi’ne girmiş ve yerelde çeşitli görevler üstlenmiştir. Ulusal yürütme konseyi başkanlığı dâhil partinin çeşitli kademelerinde görev yapmıştır. 1987 yılında milletvekili olmuştur. 1988 – 1989 arası, gölge kabinede sağlık bakanlığı yapmıştır. 1994’den, 1997’e kadar, gölge eğitim ve istihdam bakanlığı yapmıştır. İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi üzerine, İngiltere Parlamentosu’ndaki ilk kör eğitim ve istihdam bakanı olmuştur. Görevi sırasında: sınıfların mevcut sayısının düşürülmesini ve başarılı eğitmenlere ek gelir verilmesini sağlamıştır. Engelli okullarına ilave ücret ödemiş ve, kaynaştırma eğitimin önünü açmaya çalışmıştır. Göçmenlere yönelik politikalarını ve üyesi olduğu partinin icraatlarını sonuna kadar eleştirebilirim. Fakat bizimle ilgili olan kısmı burasıydı. Özellikle, kaynaştırma eğitim olayının üzerinde yoğunlaşması çok güzel benim açımdan. * Bu yazı EEEH (Eşit, Engelsiz, Erişilebilir Hayat) Dergisi’ndeyayımlandı. ** Yazının sesli anlatımını dinlemek için tıklayınız. *** Burak Sarı, Hacettepe Üniversitesi Halk Bilimi Bölümü’nde eğitimine devam ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde memur. Farklı gruplara, bağlama, gitar, ney gibi enstrümanlarla eşlik ediyor.
5 Nisan 2015 Pazar
Mastermind&Sherlock Holmes gibi düşünmek
Gayet basit, Watson” diye başlayan ve Watson'un “tabii ya, bunu ben niye göremedim" diye hayıflanmasıyla sonlanan her bir Sherlock çözümlemesi bize şunu söyler: Sherlock Holmes insan zihninin erişilebilir sınırları içinde işini görmektedir; karakter kurmaca da olsa, zihni mümkün olanı simgeler. Peki ama bizler (yani genel olarak Watsonlar) Holmes’un olağanüstü zihinsel becerilerinden biraz olsun nasiplenemez miyiz? Maria Konnikova bunun mümkün olduğunu söylüyor. Örtülü önyargılarımız güçlü ama kırılmaz değil; alışkanlık siperlerimiz sağlam ama yıkılmaz değil. Modern psikoloji ve nörobilim ile ünlü Sherlock vakalarını harmanlayan Mastermind, önce Sherlock'un bu davalarda neyi diğer herkesten farklı yaptığını gösteriyor, sonra bizim de aynı yaklaşımı kullanabilmemiz için zihinsel bir yol haritası sunuyor. Biraz farkındalık ve biraz egzersiz ile Holmes’un alametifarikası olan gözlem, hafıza, yaratıcılık ve tümdengelim gibi meziyetleri nasıl içselleştirebileceğimizi ve bunun sonucunda nasıl algımızı keskinleştirip, yaratıcı yönümüzü parlatabileceğimizi gösteriyor. Büyük ilgi gören ve 17 dile çevrilen Mastermind, zihnimizi bir üst seviyeye çıkarmak için eşsiz ve en az Sherlock öyküleri kadar sürükleyici bir rehber.
Maria Konnikova
Domingo Yayınevi
336 sayfa
İsveç diyetiyle yaza formda girin.
Kurallar
1. Ayrıca çay, kahve ve meşrubat içilmemeli.
2. Günde 2 litre su içilmeli.
3. Diyet 13 günden fazla sürdürülmemeli.
4. Diyeti ancak 6. günde kesebilirsiniz.
5. 3 aydan kısa bir sürede diyeti tekrarlamayın.
6. Aynı gün içinde öğle ve akşam yemekleri yer değiştirilebilir.
Tavsiyeler
1. Brokoli bulamazsanız karnıbahar yiyebilirsiniz.
2. Kolesterolü yüksek olanlar yumurtanın akını yiyebilirler.
3.Ölçü ve miktar belirtilmeyen yiyecekleri istediğiniz kadar yiyebilirsiniz.
4. Diyet ağır gelirse 6. günde kesip 3 Ay sonra 6 gün daha uygulamak mümkün.
1. gün
Sabah: 1 Fincan kahve, 1 Kesme şeker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 porsiyon haşlanmış ıspanak, 1 domates
Akşam: 1 biftek(200 gram,) zeytinyağlı ve limonlu yeşil salata
2. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 1 dilim salam, 100 gram yoğurt
Akşam: 1 biftek (200 gram), yeşil salata, 1 meyve
3. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: Haşlanmış ıspanak, 1 Domates, 1 meyve
Akşam: 2 katı yumurta, 1 dilim salam, yeşil salata
4. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: 1 katı yumurta, 1 rendelenmiş havuç, 25 gram yağsız beyaz peynir
Akşam: 2 dilim portakalın suyu, 100 gram yoğurt
5. gün
Sabah: 1 büyük rendelenmis havuç (limonlu)
Öğle: Haşlanmış yağsız balık (200 gram, limonlu ve tereyağlı)
Akşam: 1 biftek (200 gram), salata ve brokoli
6. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 büyük rendelenmiş havuç
Akşam: Derisi alınmiş tavuk (200 gram), salata
7. gün
Sabah: Şekersiz çay
Öğle: Izgara et (200 gram), taze meyve
Akşam: Hiçbir şey
8. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme seker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 porsiyon haslanmış ıspanak, 1 domates
Akşam: 1 biftek(200 gram), zeytinyaglı ve limonlu yeşil salata
9. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 1 dilim salam, 100 gram yoğurt
Akşam: 1 biftek (200 gram), yeşil salata, 1 meyve
10. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: Haşlanmış ıspanak, 1 domates, 1 meyve
Akşam: 2 katı yumurta, 1 dilim salam, yeşil salata
11. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: 1 katı yumurta, 1 rendelenmiş havuç, 25 gram yağsız beyaz peynir
Aşam: 2 dilim portakalın suyu, 100 gram yoğurt
12. gün
Sabah: 1 büyük rendelenmis havuç (limonlu)
Öğle: Haşlanmış yağsız balık (200 gram, limonlu ve tereyağlı)
Akşam: 1 biftek (200 gram), salata ve brokoli
13. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 büyük rendelenmiş havuç
Akşam: Derisi alınmiş tavuk (200 gram), salata
3 Nisan 2015 Cuma
Otistik çocuk tenis şampiyonu!
Otizmli çocukları olan iki anne yıllardır çocuklarının eğitimi için yaşadıkları sıkıntılara çareyi kendileri buldu.
İki anne bütçelerini birleştirdi ve çocukların eğitim görmesi için Beylikdüzü’ndeki "Yaşam Sporla Eğitim Merkezi"ni kurdu.
Sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğu olan otizmin dünyada görülme sıklığı 68'de 1. Türkiye'de en az 700 bin otizimli birey olduğu tahmin ediliyor.
Hollanda'da geliştirilen otizmli çocukların birebir öğretmenlerle eğitimini öngören yaşam liderliği de denilen sistem Türkiye’ye ilk kez yedi yıl önce geldi. Toplamda İstanbul’da beş tane böyle merkez var.
Merkeze ilk girdiğimde basket oynayan Tuğrul’u gördüm. Ayakkabılarımı çıkarırken yanıma gelip benimle tanışmak için ilk önce kolumu tuttu; sonra da halimi hatrımı sordu. Otizmli çocuklar için yabancı bir kişiyle iletişime geçmek uzun bir eğitim gerekiyor. Tam metin için http://www.bianet.org/bianet/toplum/145523-bitki-dedikleri-cocugum-tenis-sampiyonu
Deliyse odaya bağla dediler!
Koç ailesi, iki komşusu hakkında kapısını çalan otizmli çocuğunu su atarak korkuttukları ve ittikleri için şikayetçi oldu.
Mahkeme süreci devam ediyor ancak Koç ailesi kendi mülkleri olan evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Mustafa Koç, 21 yaşında ve ağır derecede otizmli, kapı takıntısı var. Eve girip çıkarken komşuların kapısını çalıyor, karşılık verildiğinde daha çok çalıyor.
Annesi Kadriye Koç, iki komşusuyla bu sebeple 1,5 yıldır sorun yaşıyordu. Karakola şikayet etti ancak bir sonuç alamadı. Elinde delil olsun diye komşularının tepkilerini kameraya çekti.
Anne Koç'un şikayeti üzerine açılan davada bilirkişi raporunda da kamera görüntülerinde komşuların çocuğa tokat atarak iteklediği, üstüne sürahi ile su attığı ve oklava ile korkutmaya çalıştığı belirtildi.
Yazının tamamı için http://bianet.org/bianet/toplum/149364-otizmli-cocugu-olan-bir-aile-apartmandan-nasil-kovulur
Oğlumu okula yazdırmak için
İşimi, anneliğimi bıraktım, eğitimci oldum.
* Eşimin otizmli bir oğlu olduğunu kabullenmesi 5 sene sürdü.
* Cem'i devlet okuluna kaydedebilmek için okula bir müzik bir de resim odası yaptırmak zorunda kaldım.
* Ama şimdi Cem ne zaman ehliyet alacağını soruyor.
* Diğer çocukların da Cem'le aynı seviyeye ve daha ilerisine gelmesi için tek gereken devletin yeterli eğitimi sağlaması.
Tohum Otizm Vakfı kurucularından Aylin Sezgin, böyle özetliyor otizmli oğlu Cem'le geçen 18 senesini.
Boğaziçi Üniversitesi İşletme mezunu Aylin Sezgin, yüksek lisansını bitirdikten sonra çeşitli şirketlerde yöneticilik yaptı. 1997 yılında doğan ikiz bebeklerinden birine otizm teşhisi konunca işini bıraktı ve kendi deyimiyle "eğitimci" gömleğini giydi.
Bir yandan Cem'in eğitimiyle ilgilenirken, 2003 yılında da Tohum Otizm Vakfı'nın kuruluşunda yer aldı, halen vakfın başkan yardımcısı.
Nilay Vardar ın 2.04.2015 tarihinde bianet de yayınlanan ropörtajından alıntıdır. Tam metin için linke tıklayınız.
http://www.bianet.org/bianet/toplum/163399-oglumu-okula-yazdirmak-icin-iki-sinif-yaptirmak-zorunda-kaldim
Vizyonda bugün
Sinema tarihine geçmiş bir klasik, 40. yıldönümü şerefine restore edilen yeni kopyasıyla vizyona giriyor. Sally ve kardeşi Franklin in dedelerinin mezarını kontrol etmeleri gerekmektedir ve arkadaşları Jerry, Kirk ve Pam i de yanlarına alıp yola çıkarlar. Sonrasında dedelerinden kalma eski çiftlik evini ziyaret etmeye karar verirler. Yolculuk esnasında otostop çeken birini arabalarına alırlar. Hiç normal görünmeyen bu yolcu Franklin in çakısını alıp sırf eğlencesine elini keser, sonrasında ise Franklin in kolunu yaralar. Bu zorlu anların ardından otostopçuyu zor bela karavandan indirerek yola devam ederler. Ancak gerilim bununla sınırlı kalmayacaktır. Eve vardıklarında hayal dahi edemeyecekleri bir kabusun ortasında sıkışıp kalacaklardır.
Serinin son bölümünde Hızlı ve Öfkeli ekibi bu kez İngiltere den gelen bir intikam planından habersizlerdir. Shaw kardeşi Owen ın hesabını sormakta ve onu yaralayanların karşısına çıkmaktadır. Shaw kibin Toretto evini havaya uçurduktan sonra Dom yetkili bir devlet ajanından yardım ister. Böylece ekip bir kez daha harekete geçer. Bu kez ABD hükümeti için yaptırılan bir takip cihazını ele geçirmek zorundadırlar.
Serinin son bölümünde Hızlı ve Öfkeli ekibi bu kez İngiltere den gelen bir intikam planından habersizlerdir. Shaw kardeşi Owen ın hesabını sormakta ve onu yaralayanların karşısına çıkmaktadır. Shaw kibin Toretto evini havaya uçurduktan sonra Dom yetkili bir devlet ajanından yardım ister. Böylece ekip bir kez daha harekete geçer. Bu kez ABD hükümeti için yaptırılan bir takip cihazını ele geçirmek zorundadırlar.
2 Nisan 2015 Perşembe
Otizm Eylem Planı neden uygulanmıyor?
Türkiye’de otizmle ilgili çalışan sivil toplum örgütlerinin en büyük çatı kuruluşu Otizm Dernekleri Federasyonu ODFED, 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü’nde otizmi bireylerin sorunlarına dikkat çekerek 3 yıldır beklenen Otizm Eylem Planı’nın uygulanmasını talep etmek için, 2 Nisan sabahı Ankara’da Meclis önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
#OtizmliyiEngelleme sloganı ile Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı kampanyasını başlatan ODFED, yaptığı basın açıklamasında 68 çocukta bir çocuğa kadar yükselen otizm riskini vurgulayarak, otizmli bireylerin sağlık, eğitim, meslek edinimi ve bakım gibi konularda yaşadıkları ayrımcılık ve hak ihlallerini aktardı.
2 Nisan 2015 Perşembe sabahı TBMM Dikmen Kapısı önünde gerçekleştirilen basın açıklamasına, ODFED Başkanı Şua Eriç ve Yönetim Kurulu üyeleri, ODFED üyesi Ankaralı otizm dernekleri İLGİ ve ANOBDER yetkilileri ile Ankara ve farklı illerden otizmli çocuk sahibi ailelerle otizm gönüllüleri katıldı.
“Artık her doğan her 68 çocuktan biri, otizmli! “
ODFED Başkanı Şua Eriç basın açıklamasında; “Birleşmiş Milletler’in 2008’de açıkladığı 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü’nde biz de otizmli çocuklarımızın yaşamsal haklarını talep ederek “OTİZMLİYİ ENGELLEME” diyoruz. Otizm riski her doğan 68 çocuktan biri oranına yükselmişken, bugünün kutlanan bir gün değil, otizmli bireylerin toplumsal sorunlarının konuşulacağı bir gün olmasını diliyoruz.” temennisinde bulundu.
Eriç, “Otizmin tanısından özel eğitim sürecine, tedavilerden eğitime, yetişkinler için meslek edinimi ve bakım gibi konulardaki yetersizliğe baktığımız zaman zor durum ortaya çıkıyor. Türkiye’de yetişkin otizmliler dahil yaklaşık 550.000den fazla otizmli birey ve aileleri yaşıyor. Bizler otizmli çocuklarımızın bizden sonra nasıl yaşayacağını bilmemenin sıkıntısı içindeyiz. Otizm için toplumsal bilinçlendirmeye çok ihtiyacımız var. Farkındalıktan öte artık anlayış istiyoruz. “Ayrımcılık” tüm engel gruplarında olduğu gibi otizmli bireyler için de en büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
Eriç, 2 Nisan 2013’de açıklanan Otizm Eylem Planı’yla ilgili olarak, “3 yıl önce bugün, Otizm Platformu öncülüğünde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın girişimiyle, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı işbirliğinde Otizm Eylem Planı açıklandı.
Bizzat takipçisi olduğumuz 3 yıllık dönemde, Otizm Eylem Planı bir türlü uygulamaya geçirilmedi. Mecliste bir Otizm Komisyonu kurularak bir otizmlinin doğumundan ölümüne kadar bireyi ve ailesini ilgilendiren bütün ihtiyaçları kapsayan çalışmaları içeren planın takibi ile ilgili talebimiz yerine getirilmedi, Bakanlıklarla yaptığımız görüşmeler sonuçsuz kaldığı gibi, bazı Bakanlardan randevu dahi alamıyoruz. Gündelik toplumsal hayatın içinde otizmlilerin bir çok sorununu giderecek ve toplumsal farkındalık yaratacak planın bir an once hayata geçirilmesini ve Otizm Eylem Planı’nın devlet politikası haline getirilmesini talep ediyoruz. “ dedi.
“Bizim için Otizm Eylem Planı, otizmin anayasası’dır” benzetmesini yapan ODFED Başkanı Şua Eriç, “ Bugün Meclisimizin önünden çocuklarımızın yaşamsal hakları için, ilgili Bakanlıklara ve Otizm Eylem Planı’nın uygulanması için Başbakanlığı döneminde kişisel söz veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a çağrıda bulunuyoruz” diyerek devlet yetkililerine seslendi.
Basın açıklamasında ayrıca, eğitim merkezlerinde MEB tarafından zorunlu tutulan damar/avuçiçi okuma sisteminin zorlukları dile getirildi ve engelli bakım maaşlarında yeni getirilen düzenlemeler ile hayatları boyunca çalışamayacak olan otizmli bireylerin oldukça zor durumda kaldığı vurgulandı.
Orjinal metin için tıklayınız ODFED 2 NISAN TBMM BASIN ACIKLAMASI
#OtizmliyiEngelleme sloganı ile Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı kampanyasını başlatan ODFED, yaptığı basın açıklamasında 68 çocukta bir çocuğa kadar yükselen otizm riskini vurgulayarak, otizmli bireylerin sağlık, eğitim, meslek edinimi ve bakım gibi konularda yaşadıkları ayrımcılık ve hak ihlallerini aktardı.
2 Nisan 2015 Perşembe sabahı TBMM Dikmen Kapısı önünde gerçekleştirilen basın açıklamasına, ODFED Başkanı Şua Eriç ve Yönetim Kurulu üyeleri, ODFED üyesi Ankaralı otizm dernekleri İLGİ ve ANOBDER yetkilileri ile Ankara ve farklı illerden otizmli çocuk sahibi ailelerle otizm gönüllüleri katıldı.
“Artık her doğan her 68 çocuktan biri, otizmli! “
ODFED Başkanı Şua Eriç basın açıklamasında; “Birleşmiş Milletler’in 2008’de açıkladığı 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü’nde biz de otizmli çocuklarımızın yaşamsal haklarını talep ederek “OTİZMLİYİ ENGELLEME” diyoruz. Otizm riski her doğan 68 çocuktan biri oranına yükselmişken, bugünün kutlanan bir gün değil, otizmli bireylerin toplumsal sorunlarının konuşulacağı bir gün olmasını diliyoruz.” temennisinde bulundu.
Eriç, “Otizmin tanısından özel eğitim sürecine, tedavilerden eğitime, yetişkinler için meslek edinimi ve bakım gibi konulardaki yetersizliğe baktığımız zaman zor durum ortaya çıkıyor. Türkiye’de yetişkin otizmliler dahil yaklaşık 550.000den fazla otizmli birey ve aileleri yaşıyor. Bizler otizmli çocuklarımızın bizden sonra nasıl yaşayacağını bilmemenin sıkıntısı içindeyiz. Otizm için toplumsal bilinçlendirmeye çok ihtiyacımız var. Farkındalıktan öte artık anlayış istiyoruz. “Ayrımcılık” tüm engel gruplarında olduğu gibi otizmli bireyler için de en büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
Eriç, 2 Nisan 2013’de açıklanan Otizm Eylem Planı’yla ilgili olarak, “3 yıl önce bugün, Otizm Platformu öncülüğünde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın girişimiyle, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı işbirliğinde Otizm Eylem Planı açıklandı.
Bizzat takipçisi olduğumuz 3 yıllık dönemde, Otizm Eylem Planı bir türlü uygulamaya geçirilmedi. Mecliste bir Otizm Komisyonu kurularak bir otizmlinin doğumundan ölümüne kadar bireyi ve ailesini ilgilendiren bütün ihtiyaçları kapsayan çalışmaları içeren planın takibi ile ilgili talebimiz yerine getirilmedi, Bakanlıklarla yaptığımız görüşmeler sonuçsuz kaldığı gibi, bazı Bakanlardan randevu dahi alamıyoruz. Gündelik toplumsal hayatın içinde otizmlilerin bir çok sorununu giderecek ve toplumsal farkındalık yaratacak planın bir an once hayata geçirilmesini ve Otizm Eylem Planı’nın devlet politikası haline getirilmesini talep ediyoruz. “ dedi.
“Bizim için Otizm Eylem Planı, otizmin anayasası’dır” benzetmesini yapan ODFED Başkanı Şua Eriç, “ Bugün Meclisimizin önünden çocuklarımızın yaşamsal hakları için, ilgili Bakanlıklara ve Otizm Eylem Planı’nın uygulanması için Başbakanlığı döneminde kişisel söz veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a çağrıda bulunuyoruz” diyerek devlet yetkililerine seslendi.
Basın açıklamasında ayrıca, eğitim merkezlerinde MEB tarafından zorunlu tutulan damar/avuçiçi okuma sisteminin zorlukları dile getirildi ve engelli bakım maaşlarında yeni getirilen düzenlemeler ile hayatları boyunca çalışamayacak olan otizmli bireylerin oldukça zor durumda kaldığı vurgulandı.
Orjinal metin için tıklayınız ODFED 2 NISAN TBMM BASIN ACIKLAMASI
Sevgili Oğlum
AİHM de Eğitimde eşitsizliğe karşı yürüttüğü haklı mücadele ile milyonlarca Otizmli bireyin ve ailelerin umudu olan Sedef Erken in hthayat.com daki yazısından alnmıştır.
Sevgili oğlum,
İşte yine 2 Nisan. Dünya Otizm Farkındalık Günü.
Geçen yıldan bugüne ne değişti dersen, bazen yıllar geçse de ülkemizde otizm adına hiçbir şey değişmemiş gibi geliyor. Çünkü 3 yıl önce büyük uğraşlar vererek hazırladığımız ve sonra da ülkenin en yetkili ağızlarından açıklanan ‘Otizm Eylem Planı’ hala bir taslak.
Ancak aslında belki de içinde olduğumuz için göremediğimiz bir döngü de var. O an anlamasak da üzerinden zaman geçince görüyoruz ki pek çok şey hızla değişiyor.
Mesela senin AİHM’de süren davan için toplanan imza sayısı bir önceki yıl 30.000 iken bu yıl 210.000 kişiden fazlası bu davayı, seni ve arkadaşlarını destekledi.
Geçtiğimiz aylarda ben gidip Strasbourg’da mahkemenin önüne bir çadır kurdum ve ülkemizdeki otizmli çocukların sesini tüm Avrupa duydu. Basının ilgisini, tüm imzacıların aileleri ve yakın çevreleriyle de bu konuyu paylaştıklarını düşünürsek, hep birlikte milyonlarca kişiye otizme dair önemli mesajlar ulaştırdığımıza inanıyorum.
Ben seni zaman zaman evde bırakıp gitmeyi göze alıp defalarca Otizm Eylem Planı hayata geçebilsin diye Ankara yollarına çıktığımda, ‘bu çocuklar bizim de çocuğumuz, gereken her şey yapılacak’ diyenlerden ise hala iyi bir haber yok.
Ama merak etme biz o duvarları ne yapıp edip kaldıracağız, onlara sizi ve size olan görevlerini hiç bıkmadan hatırlatmaya sürdüreceğiz.
İkimiz için bazı şeyler hep aynı kaldı. İyi ki de öyle. Biz seninle yine aynı şekilde öğrenmeye, birbirimizi sarmalayarak yaşamaya, sabahları senin ‘gülüyorum günaydın’ların ile karşılamaya, bazen tatlı bazen ekşi günleri el ele devirmeye, geceleri yine de yeni günün umuduna sarılıp uyumaya devam ettik. Bunlar aynı kalanlar.
Ama çok şey de değişti aslında. Çünkü her şey aynı gibi görünürken, günbegün yaşananlar bizi de değiştiriyor, birlikte büyütüyor, birbirimizle harmanlıyor. Her gün başka bir umuda uyanabilmek bile büyük bir değişim göstergesi.
Senin günden güne kendi yolunda daha da kararlı yürüdüğünü görüyorum. Öğreniyorsun, öğretiyorsun. Bazen köşene çekilmeyi tercih ediyor, bazense hayatın içine karışıyor, seni tanıyan herkese iyi hissettirecek değişimler yaratıyorsun. Diğerlerinden farklısın ama asla az değil, aksine iç güzelliğinle bin katsın. İyi ki senin annenim, iyi ki sen bize geldin.
Ben hala acemi hissetsem de senden yaşama başka bir boyuttan bakmayı ve kendimi olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmeye devam ediyorum. Seninle geçen her günüm bir öncekinden daha farklı ve daha derin anlamlar yaratmayı sürdürüyor.
Her ne kadar ilk günden beri otizm adına, bizimle aynı yolda yürüyenlere de faydalı bir şeyler üretmek için, geleceğin hepinizin lehine olacak şekilde iyiye doğru umut vermesi için çalışsam da aklım öncelikle hep sende. Ama seni düşünmenin, ‘benden sonraki sen’ için endişelenmenin hiç bir faydası olmadığını, bunun yerine istikrarlı ve bilinçli bir çabaya ihtiyaç olduğunu artık biliyorum. Bu yüzden de hep sende olan aklımın bir kısmını bu çalışmalara ayırmaya devam ediyorum ve her zaman da elden geldiğince edeceğim.
Geçenlerde elime sen ilk doğduğun günlerde yazdığım satırlar geçti.
Çok değil topu topu 8 yıl önce yaşananlara dönüp bakınca hayatta planlar yapmanın ne kadar saçma olduğunu bir kez daha anlıyor insan. Yapmamız gereken yaşamın akıl ermeyen döngüsünde teslimiyetle yaşamak. Ve yaşamımızdaki her iyi şey ve her güzel insan için binlerce şükran duymak.
Birlikte bir 2 Nisan’ı daha gördük ya, daha ne isterim...
Bugün yine el eleyiz ya, yarın Allah Kerim...
Sevgili oğlum,
İşte yine 2 Nisan. Dünya Otizm Farkındalık Günü.
Geçen yıldan bugüne ne değişti dersen, bazen yıllar geçse de ülkemizde otizm adına hiçbir şey değişmemiş gibi geliyor. Çünkü 3 yıl önce büyük uğraşlar vererek hazırladığımız ve sonra da ülkenin en yetkili ağızlarından açıklanan ‘Otizm Eylem Planı’ hala bir taslak.
Ancak aslında belki de içinde olduğumuz için göremediğimiz bir döngü de var. O an anlamasak da üzerinden zaman geçince görüyoruz ki pek çok şey hızla değişiyor.
Mesela senin AİHM’de süren davan için toplanan imza sayısı bir önceki yıl 30.000 iken bu yıl 210.000 kişiden fazlası bu davayı, seni ve arkadaşlarını destekledi.
Geçtiğimiz aylarda ben gidip Strasbourg’da mahkemenin önüne bir çadır kurdum ve ülkemizdeki otizmli çocukların sesini tüm Avrupa duydu. Basının ilgisini, tüm imzacıların aileleri ve yakın çevreleriyle de bu konuyu paylaştıklarını düşünürsek, hep birlikte milyonlarca kişiye otizme dair önemli mesajlar ulaştırdığımıza inanıyorum.
Ben seni zaman zaman evde bırakıp gitmeyi göze alıp defalarca Otizm Eylem Planı hayata geçebilsin diye Ankara yollarına çıktığımda, ‘bu çocuklar bizim de çocuğumuz, gereken her şey yapılacak’ diyenlerden ise hala iyi bir haber yok.
Ama merak etme biz o duvarları ne yapıp edip kaldıracağız, onlara sizi ve size olan görevlerini hiç bıkmadan hatırlatmaya sürdüreceğiz.
İkimiz için bazı şeyler hep aynı kaldı. İyi ki de öyle. Biz seninle yine aynı şekilde öğrenmeye, birbirimizi sarmalayarak yaşamaya, sabahları senin ‘gülüyorum günaydın’ların ile karşılamaya, bazen tatlı bazen ekşi günleri el ele devirmeye, geceleri yine de yeni günün umuduna sarılıp uyumaya devam ettik. Bunlar aynı kalanlar.
Ama çok şey de değişti aslında. Çünkü her şey aynı gibi görünürken, günbegün yaşananlar bizi de değiştiriyor, birlikte büyütüyor, birbirimizle harmanlıyor. Her gün başka bir umuda uyanabilmek bile büyük bir değişim göstergesi.
Senin günden güne kendi yolunda daha da kararlı yürüdüğünü görüyorum. Öğreniyorsun, öğretiyorsun. Bazen köşene çekilmeyi tercih ediyor, bazense hayatın içine karışıyor, seni tanıyan herkese iyi hissettirecek değişimler yaratıyorsun. Diğerlerinden farklısın ama asla az değil, aksine iç güzelliğinle bin katsın. İyi ki senin annenim, iyi ki sen bize geldin.
Ben hala acemi hissetsem de senden yaşama başka bir boyuttan bakmayı ve kendimi olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmeye devam ediyorum. Seninle geçen her günüm bir öncekinden daha farklı ve daha derin anlamlar yaratmayı sürdürüyor.
Her ne kadar ilk günden beri otizm adına, bizimle aynı yolda yürüyenlere de faydalı bir şeyler üretmek için, geleceğin hepinizin lehine olacak şekilde iyiye doğru umut vermesi için çalışsam da aklım öncelikle hep sende. Ama seni düşünmenin, ‘benden sonraki sen’ için endişelenmenin hiç bir faydası olmadığını, bunun yerine istikrarlı ve bilinçli bir çabaya ihtiyaç olduğunu artık biliyorum. Bu yüzden de hep sende olan aklımın bir kısmını bu çalışmalara ayırmaya devam ediyorum ve her zaman da elden geldiğince edeceğim.
Geçenlerde elime sen ilk doğduğun günlerde yazdığım satırlar geçti.
Çok değil topu topu 8 yıl önce yaşananlara dönüp bakınca hayatta planlar yapmanın ne kadar saçma olduğunu bir kez daha anlıyor insan. Yapmamız gereken yaşamın akıl ermeyen döngüsünde teslimiyetle yaşamak. Ve yaşamımızdaki her iyi şey ve her güzel insan için binlerce şükran duymak.
Birlikte bir 2 Nisan’ı daha gördük ya, daha ne isterim...
Bugün yine el eleyiz ya, yarın Allah Kerim...
Ne biliyoruz ve daha neler öğrenmeliyiz
Bugün Otizm Fakındalık günü. Otizm üzerine araştırmaları ve uzman görüşlerini paylaşmaya devam ediyoruz. Bu kınuşmada genetik mühendisi Wendy Chung Otizm Spektrum Bozukluğu hakkında bildiklerimizi ve bilmediklerimizi dile getiriyor.
1 Nisan 2015 Çarşamba
Bebeğimizin hastalığı bir hayat dersi oldu!
Roberto D'Angelo ve Francesca Fedeli oğulları Mario nun sağlıklı bir çocuk olduğunu sanıyordu. Ta ki 10 günlük olduğunda anne rahminde felç geçirdiğini anlayana kadar. Vücudunun sol tarafını kontrol edemeyen çocuklarının normale dönüp dönmeyeceğini güzel bir hayat yaşayıp yaşamayacağını düşünen aile, korkularıyla yüzleşerek nasıl değişti
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)