31 Ocak 2015 Cumartesi
1984 : 66 yıl sonra hala güncel
30 Ocak 2015 Cuma
Aç kalmadan zayıflayın!
KAHVALTI 1 su bardağı süt 1 yumurta ya da 1 kibrit kutusu peynir 1 tatlı kaşığı pekmez, bal ya da reçel 1 portakal, havuç ya da domates 1-2 ince dilim ekmek
KUŞLUK İstenirse 1 porsiyon meyve
ÖĞLEN 1 porsiyon etli sebze yemeği veya kuru baklagil yemeği 1 porsiyon pilav ya da makarna 1 kase yoğurt Salata 1-2 dilim ekmek
AKŞAM ÜSTÜ 1 porsiyon meyve 1 dilim börek ya da kek ( ya da 1 kibrit kutusu peynir ve 1 ince dilim ekmek )
AKŞAM 1 porsiyon yayla, tarhana ya da domates çorbası 2-3 köfte kadar et, balık ya da tavuk 1 porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği 1 porsiyon salata 1-2 ince dilim ekmek
GECE 1 su bardağı süt
Hayallerin ötesinde
29 Ocak 2015 Perşembe
Akıl Hastalığı değil, beyin hastalığı
Alzheimer için bir adım
28 Ocak 2015 Çarşamba
Sıra dışı bir ruh
Bir röportajda, "Kendimi özürlü olarak düşünmekten hiçbir zaman hoşlanmadım. Bu durum, bana eski moda bakış açılarına meydan okumak için ilham verdi. Diğer sanatçılarla birlikte Pop kültürün ana damarlarında bir akım oluşturduk. Özürlülük hakkındaki sıkıcı etik tartışmaların zamanı geçti. Sadece, takdir, şevk, merak, imrenme gibi duygularla ileri gidebiliriz." diyordu. Kariyerine 15 yaşında modellikle başlayan şarkıcı, Bizarre ve Skin Two gibi dergilere kapak oldu. 2008'de dünyanın önde gelen fetiş giyim firmalarından Torture Garden için Zagreb moda haftasında modellik yaptı. James Stroud tarafından yapılan nü portresi Ulusal Sanat Galeri'sinde sergilendi. Moskalova, müzik eğitimine 2002 'de Londra Müzik Okulu 'nda başladı. 2009 'da Nik Hodges la birlikte yer aldığı proje ilk söz yazarlığı deneyimidir. İlk şarkıları "Jane Bond," listelerde ilk sıralara çıktı. 2010 'da Moskalova, Evo Müzik tarafından İngiltere 'nin altı en başarılı müzisyeninden biri olarak seçildi. 2009 Londra Moda haftasında müzik ve moda çalışmalarını birleştirdiği özel bir gösteri yaptı. 2012'de Sadece Sen adlı single ı piyasaya çıktı.
2012 Yaz paralimpik olimpiyatları' nın kapanış serominisinde Svarovski kristalleriyle süslenmiş protezini bir mücevher gibi taşıyarak Buz Kraliçesi performansını sergiledi. Modern güzellik anlayışını değiştirdi. Şu sıralar klipleri tüm müzik kanallarında.
27 Ocak 2015 Salı
Otizm genleri, her biri farklı.
Otizmin nedeni hakkındaki tartışmalar sürerken, Toronto Üniversite'sinde yapılan bir araştırma, hastalığın, aynı teşhisi paylaşan kardeşler arasında bile değişken genlerden kaynaklandığını ortaya çıkardı.
Hastalıktan muzdarip bir kardeşi olan çocuklar genellikle risk grubunda kabul edilirken, ortak genlerin soruna neden olduğu düşünülüyordu. Fakat, geçtiğimiz pazartesi yayınlanan bir çalışma, bu teoriyi çürütecek gibi görünüyor.
Düzinelerce ailedeki bireylerden alınan DNA örnekleri(her bir ailenin en az 2 çocuğunda spectrum bozukluğu var) kardeş bireylerin üçte birinden azının aynı tür Otizm genini taşıdıklarını ortaya koydu.
Toronto Üniversitesi'nden Stephen Scherer, "İnanıyoruz ki, her Otistik çocuk, bir kar tanesi gibi, eşsiz. Her biri birbirinden farklı" dedi.
Araştırmada 85 aileden toplanan örnekler, gen sıralama tekniğiyle incelendi. Otizmle ilişkili en az 100 gen varyasyonu olduğu görüldü. Vakaların %69'unda, kardeşlerde de- farklı otizm kaynaklı mutasyonlar belirlendi. Araştırmacılar, farklı Otizm tiplerinden muzdarip kardeşlerin birbiriyle çelişen klinik semptomlar gösterdikleri, buna karşın ortak genetik bir belirleyici taşıyanların benzer semptomlar gösterdiğini belirttiler. Bu çalışma, Otizm Konuşuyor ve Google işbirliği ile düzenlenen MSSNG projesi kapsamında gerçekleşen birinci adım olarak görülüyor. Çalışmayla 10 binden fazla Otizm hastasına ulaşılması bekleniyor.
Çıktı almak için görmeniz gerekmiyor!
California'da bir yedinci sınıf öğrencisi olan Shubham Banerjee körler alfabesiyle baskı yapan yazıcı icat etti. Geçen sene Aralık ayında, bir yarışmaya katılmak için başlayan süreç, Banerjee'nin en genç yatırımcı ünvanını kazanmasını sağladı. Düşük fiyatlı kullanışlı bir cihaz yaratmayı hedef edindiğini söyleyen genç mucit, ev yapımı legolarla oluşturduğu icadı ile kendi firmasını kurdu ve Intel Capital'den edindiği fonla özürlü bireylerin hayatını kolaylaştırıcı başka projelere de imza atmak istediğini belirtiyor.
Hastalığımı gizlememi tavsiye ettiler
Farklı muamele görmekten yada işlerini kaybetmekten korkarak özürlerini saklayan bir çok devlet görevlisiyle tanıştım. Onlardan biri bana, işini korumak için CV'sinden Parkinson hastalığın teşhisini çıkarmasının tavsiye edildiğini söyledi. Fakat mail kutum daha cesaret verici hikayelerle dolu: Çalışanın şartlarının değişmesine zekice karşılık veren iş verenlerin hikayeleriyle. Kamu hizmetlerinin kendisi de, özürlü bir bireyin işvereni olarak, takdire şayan isteklerine ulaşmak için daha çok yol katetmeli. Fakat, geçtiğimiz bir kaç yıl gösterdi ki, bu meydan okumaya cesaretle göğüs germek için müthiş bir kararlılık gösteriyorlar. Öncelikle kurum içinde şöyle bir problem olduğunun farkına varıldı: Özürlü memurlar, diğerlerine nazaran daha az meşguldü. Yani onlara daha az iş veriliyordu. Özürlü çalışanların hikayelerini dinlemek zaman aldı; ki bu hikayeler çoğunlukla dinleyen için rahatsız edici bir süreçti. Daha sonra özürlü meslektaşlarımın iş yerinde çok ihtiyaç duydukları düzenlemelerin yürürlüğe konmasını sağladık. Bu önemli bir gelişmeydi. Bu aynı zamanda, iş yerindeki meseleleri çözmek için açık ve zeki bir lidere ihtiyaç olduğunu da kanıtladı. Bazı kişiler, bu tür girişimlerin, kamu ya da özel sektör ayırmaksızın büyük firmalar için kolay olduğunu, diğer kuruluşların zorluklarla karşılaşacağını söylüyor. Fakat bu itiraz, özürlü çalışanların iş yerine bir yük olduğu önyargısından kaynaklanıyor. Benim bakış açım ise tamamen farklı: İş yerlerindeki çeşitlilik, sadece bir sosyal adalet sorunu değildir; etkili olma meselesidir. Meslektaşlarımın deneyimleri nekadar zengin ve çeşitli olursa, karşılaştıkları problemleri çözmekte o kadar başarılı oluyorlar. Tabii ki, engelli bireylere iş vermekle ilgili ek masraflar da ortaya çıkabilir. Fakat, gösterilecek esneklikler, çalışma saatlerinde bir düzenleme yapılması kadar basit toleranslardan da ibaret olabilir. Bu durumda aslında, tek yapılması gereken empati kurmak ve önyargıları yıkmak. Andrew McDonald, Scope Yardımlaşma Vakfı'nın başkanı. Bu metin, McDonald'ın 27 Ocak 2015 de Guardian 'da yayınlanan yazısından Türkçeye çevrilmiştir.
24 Ocak 2015 Cumartesi
Kendini keşfet
Toksinlerden arındırıcı 10 tarif
23 Ocak 2015 Cuma
Aşk Seansları
Film, 36 yaşındaki şair ve yazar Mark O'Brien ın gerçek hayat hikayesini anlatmakta. 6 yaşındayken geçirdiği çocuk felci nedeniyle, boyundan aşağısı felç olan Mark, sadece yatalak değildir, aynı zamanda yapay solunum cihazına da mahkumdur. Evinden sadece 3-4 saatliğine çıkabilen Mark, gece gündüz bir bakıcının yarfımıyla yaşamını sürdürmektedir. En büyük tutkusu yazmak ve şiirdir. Fakat bu yaşa kadar kadınlarla hiçbir ilişkisi de olmamıştır. Rahibin de desteğini alan Mark, Cheryl Cohen-Greene adında profesyonel 'seks vekili' bir kadınla tanışır. Charyl'in de bir evi, ailesi ve her insan gibi sıradan dertleri vardır. İkisi profesyonel seks seansları iki insanın en samimi, en duygusal hislerini paylaşmaya başlarlar...
21 Ocak 2015 Çarşamba
Oto Sürüş Hayat Veriyor
Sürücüsüz araçlar, ilk arabanın icat edilişinden bu zamana kadar ancak bilim kurgu filmlerinde rastlanacak bir hayal yada deneysel bir olgudan öteye gidemiyordu. 1925 de, Time Magazine, New York sokaklarında sürücüsüz gezinen radyo dalgalarıyla kumanda edilen bir araba hakkında ilginç bir haber yayınlamıştı.
General Motors un 1939 da New York Dünya Fuarında tanıttığı araçlar, oto sürüş teknolojisinin geleceğine dair önemli ipuçları veriyordu. Bugün, Norman Geddes in o yıllarda ortaya çıkardığı teknolojiyi kullanan Bel Geddes vizyonu, özürlüler için geliştirdiği yeniliklerle, gerçek olmays her gün bir adım daha yaklaşıyor. Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında düze nlenen bir fuarda, otomobil üreticileri, kendi kendini kullanan arabaları tanıttılar. Henüz prototip aşamasında olan araçların seri üretimine 2020 de başlanması bekleniyor.
Beyin Hasarı Sonrası Gelişen Dispraksi
Dom Ciddi kafa bölgesi yaralanmalarına neden olan bir trafik kazası geçirdi. Bunu sonucunda vücudunun sağ tarafının hareket ve koordinasyon yetenekleri sınırlandı. Teşhis olarak Edinilmiş Dispraksi tanısı konuldu. Ancak bütün bunlara rağmen Dom Hareket yeteneklerini yapmış olduğu azimli çalışmalarla büyük oranda geri kazandı.
17 Ocak 2015 Cumartesi
Konuşma Bozukluğu üzerine bir hikaye
Greg, disfazik bir çocuk olduğu için iletişim kurmakta zorlanıyor. Sürekli etrafına bakınıyor ve bazen arkadaşlarıyla öğretmeninin söylediği kelimeleri anlamakta zorlanıyor. Fakat, Greg'in hayal dünyası çok zengin. Rengarenk ejderhalar ve rakunlar çiziyor. Üstelik, parlak mı parlak gözleriyle de konuşabiliyor.
Greg, konuşma terapistinin ve arkadaşlarının yardımıyla kelimeleri daha iyi telaffuz etmeyi öğreniyor ve çevresidekiler onu daha iyi anlamaya başlıyor. Ayrıca, resim ve tekvando alanındaki yetenekleriyle kendisini geliştiriyor. Böylece, elde ettiği küçük zaferler sayesinde sınırlarını aşmayı başarıyor.
Greg'in Zaferleri
Danielle Noreau
YKY yayınları
27 Sayfa
13 Ocak 2015 Salı
ÖZÜRLÜ MÜ? ENGELLİ Mİ?
“Özür” kelimesi insan için kullanıldığında “vücut fonksiyon kaybı” anlamına gelmektedir. Yani biz bu kelimeyi “defolu” ya da “özür dilemesi gereken kişi” vb.. anlamlar içerecek şekilde kullanmıyoruz. “Engel” kelimesi ise “aşılabilir bir durum” anlamına gelmektedir. Oysa ki %100 görmeyen ya da hiçbir şekilde yürüme ihtimali olmayan veya %100 zihinsel özrü olan ve hiç duymayan bir kişi için “engelli” kelimesini kullanmak, kendisi için aşılabilir bir durum olacağını ifade etmektedir. Ancak maalesef ki; ülkemiz şartlarında bu insanlarımız için aşılabilir bir durum söz konusu değildir.
Yürüyemeyen bir bedensel özürlü kişinin aslında yürüyebilen insanlardan hiçbir farkı bulunmamaktadır. Kendisi tekerlekli sandalyesini kullanarak yaşamını kolaylıkla idame ettirebilir. Ancak ülkemiz koşullarındaki mimari engeller göz önünde bulundurulduğunda böyle bir kişinin aşılabilir bir durumu kesinlikle bulunmamaktadır. Dolayısıyla bedensel özürlü bir kişi evet aslında ülkemizde bir “ENGELLİDİR.” Aynı durum tüm özür grubundaki kişiler için geçerlidir. Hala 2011 yılında dahi birçok özürlü kişi istihdama katılmıyor, sosyal yaşamdan uzak, eğitim ve sağlık alanlarındaki haklarından mahrum bırakılarak ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Hala ülkemizde özürlü bir kişinin evlenmesi olay olabiliyor. Hala özürlü kişiler bu ülkede acınacak, yardıma muhtaç insan konumundalar. Özürlü kişiler maalesef hala “SIRADAN” insanlar değiller… İşte bu noktada ülkemizdeki 8,5 milyon özürlü kişi toplum tarafından “ENGELLENMİŞ” oldukları için evet Türkiye’de “ENGELLİ” oluyorlar.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilen ve ülkemizin de taraf olduğu; yasalar çerçevesinde de “özürlü” olarak tanımlanan kişiler için aslında kendilerine olan hitabımızdan ziyade onlar için neler yaptığımız daha önemlidir. Vücut fonksiyon kaybı olduğu için sosyal yaşamdan soyutlanmış, birçok bireysel hakkı elinden alınmış bir kişiye yalnızca kendini daha iyi hissettirmek adına “engelli” denilmesi emin olun ki özürlülerimiz için yetersiz kalıyor. Bu durum özürlü kişiye kendisini iyi hissettirmekten ziyade karşısındaki insanı rahatlatmaktan öteye gitmiyor.
Bugün birçok dünya ülkesinde özürlü kişiler asla engellenmiş kişiler değiller. Kendi kendilerine yetebildikleri, bir başkasının yardımına muhtaç olmadan yaşamlarını çok rahat sürdürebildikleri ve toplumun diğer kalan kesimi ile birlikte çok rahat yaşayabildikleri için asla “ENGELLİ” değiller ve bu tanımı da kabul etmiyorlar.
Biz de Vakıf olarak zaman zaman “özürlü” ya da “engelli” kelimelerini kullanabiliriz. Bu kişinin kendisi ile ilgili bir durumdur. Asla bu kelimelere karşı değiliz. İnsanlar kendilerini nasıl rahat hissediyorlarsa ya da kendilerine nasıl hitap edilmesini istiyorlarsa tabii ki bunu da dikkate alıyoruz. Böyle bir durum ya da talep karşısında “Özür” kelimesini kullanmakta ısrarcı değiliz. Ancak ne var ki; 1998 yılında kurulan Vakfımızın adını değiştirmek gibi bir düşüncemiz de bulunmamakla birlikte “ENGELLEN” özürlülerimiz için sanki durumu onaylar ve kabul edercesine “ENGELLİ” tanımını kullanmanın da özürlü hakları için mücadele eden bir kurum olarak çok da doğru olmadığını düşünüyoruz.