“Özür” kelimesi insan için kullanıldığında “vücut fonksiyon kaybı” anlamına gelmektedir. Yani biz bu kelimeyi “defolu” ya da “özür dilemesi gereken kişi” vb.. anlamlar içerecek şekilde kullanmıyoruz. “Engel” kelimesi ise “aşılabilir bir durum” anlamına gelmektedir. Oysa ki %100 görmeyen ya da hiçbir şekilde yürüme ihtimali olmayan veya %100 zihinsel özrü olan ve hiç duymayan bir kişi için “engelli” kelimesini kullanmak, kendisi için aşılabilir bir durum olacağını ifade etmektedir. Ancak maalesef ki; ülkemiz şartlarında bu insanlarımız için aşılabilir bir durum söz konusu değildir.
Yürüyemeyen bir bedensel özürlü kişinin aslında yürüyebilen insanlardan hiçbir farkı bulunmamaktadır. Kendisi tekerlekli sandalyesini kullanarak yaşamını kolaylıkla idame ettirebilir. Ancak ülkemiz koşullarındaki mimari engeller göz önünde bulundurulduğunda böyle bir kişinin aşılabilir bir durumu kesinlikle bulunmamaktadır. Dolayısıyla bedensel özürlü bir kişi evet aslında ülkemizde bir “ENGELLİDİR.” Aynı durum tüm özür grubundaki kişiler için geçerlidir. Hala 2011 yılında dahi birçok özürlü kişi istihdama katılmıyor, sosyal yaşamdan uzak, eğitim ve sağlık alanlarındaki haklarından mahrum bırakılarak ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Hala ülkemizde özürlü bir kişinin evlenmesi olay olabiliyor. Hala özürlü kişiler bu ülkede acınacak, yardıma muhtaç insan konumundalar. Özürlü kişiler maalesef hala “SIRADAN” insanlar değiller… İşte bu noktada ülkemizdeki 8,5 milyon özürlü kişi toplum tarafından “ENGELLENMİŞ” oldukları için evet Türkiye’de “ENGELLİ” oluyorlar.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilen ve ülkemizin de taraf olduğu; yasalar çerçevesinde de “özürlü” olarak tanımlanan kişiler için aslında kendilerine olan hitabımızdan ziyade onlar için neler yaptığımız daha önemlidir. Vücut fonksiyon kaybı olduğu için sosyal yaşamdan soyutlanmış, birçok bireysel hakkı elinden alınmış bir kişiye yalnızca kendini daha iyi hissettirmek adına “engelli” denilmesi emin olun ki özürlülerimiz için yetersiz kalıyor. Bu durum özürlü kişiye kendisini iyi hissettirmekten ziyade karşısındaki insanı rahatlatmaktan öteye gitmiyor.
Bugün birçok dünya ülkesinde özürlü kişiler asla engellenmiş kişiler değiller. Kendi kendilerine yetebildikleri, bir başkasının yardımına muhtaç olmadan yaşamlarını çok rahat sürdürebildikleri ve toplumun diğer kalan kesimi ile birlikte çok rahat yaşayabildikleri için asla “ENGELLİ” değiller ve bu tanımı da kabul etmiyorlar.
Biz de Vakıf olarak zaman zaman “özürlü” ya da “engelli” kelimelerini kullanabiliriz. Bu kişinin kendisi ile ilgili bir durumdur. Asla bu kelimelere karşı değiliz. İnsanlar kendilerini nasıl rahat hissediyorlarsa ya da kendilerine nasıl hitap edilmesini istiyorlarsa tabii ki bunu da dikkate alıyoruz. Böyle bir durum ya da talep karşısında “Özür” kelimesini kullanmakta ısrarcı değiliz. Ancak ne var ki; 1998 yılında kurulan Vakfımızın adını değiştirmek gibi bir düşüncemiz de bulunmamakla birlikte “ENGELLEN” özürlülerimiz için sanki durumu onaylar ve kabul edercesine “ENGELLİ” tanımını kullanmanın da özürlü hakları için mücadele eden bir kurum olarak çok da doğru olmadığını düşünüyoruz.