31 Mayıs 2015 Pazar
Gerilimin ustasından yeni bir başyapıt
New England'ın ufak bir kasabasında küçük bir çocuk ile kasabanın yeni rahibi arasında gizli bir takıntıyı temel alan derin bir bağ oluşur. Ancak, ailesinin başına korkunç bir felaket gelen genç rahip Tanrı'yı lanetleyerek kasabayı terk eder.
Aradan yıllar geçer. Artık bir yetişkin olan küçük çocuk, parçası olduğu rock gruplarıyla bütün ülkeyi dolaşırken eski dostu ile tekrar karşılaşır ve bu karşılaşma şeytanın bile aklına gelmeyecek bir anlaşmayla perçinlenir...
30 Mayıs 2015 Cumartesi
Göbek eritme diyeti
Mevsim sebzelerinden yapılmış bir çorba
Yağsız yoğurt
Yarım avokado
Mevsim sebzelerinden hazırlanmış yemekler
Mevsim sebzelerinden yapılmış salata
Yapılması gereken egzersizler:
MEKİK: Sabah kalkıldığında ve gece yatmadan önce 4 set, 15 mekik çekilmesi gerekmektedir. Böylelikle zaman içinde yağların daha hızlı bir şekilde yakılması ve karnın daha kısa sürede şekil alması sağlanmaktadır.
YAN MEKİK: Karnınızın sol ve sağ tarafını aktif ederek buradaki yağların yakılıp kasa dönüşmesini sağlar.
KALÇA HAREKETİ: Bu hareket kalçada bulunan yağların yakılmasını hızlandırmaktadır. Bu da vücudun forma sokulmasına katkı sağlamaktadır.
29 Mayıs 2015 Cuma
Seninle bir ömür vizyonda
28 Mayıs 2015 Perşembe
Mutluluğun alışkanlıkları
Mutluluk nedir ve her birimiz onu nasıl yakalayabiliriz? Budist bir rahip olarak hayatına devam eden biyokimyacı Matthieu Ricard zihinlerimizi tatmine ve huzura odaklayabileceğimizi söylüyor.
&
&
27 Mayıs 2015 Çarşamba
Akciğer ameliyatından sonra şarkı söylemek
Doktorlar bir daha asla şarkı söyleyemeyeceksin dediler. Opera şarkıcısı Charity Tillemann kariyerinin ve vücudunun hayatta kalma hikayesini anlatıyor.
26 Mayıs 2015 Salı
Çöpte ne keşfettim?
NEW YORK sakinleri her gün 11 bin ton çöp üretiyor. Antropolog Robin Nagle sağlık bakanlığıyla yürüttükleri bir projeden bahsediyor.
25 Mayıs 2015 Pazartesi
Hiperaktivite ve dikkat eksikliği
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı alan hasta sayısı her geçen yıl katlanmakta ve hastalığın kapsadığı iddia edilen yaş grubu da çocukluktan erişkinliğe kadar geniş bir kesimi ilgilendirmektedir. Bu hastalığın önemi, toplum kesimlerinin kayda değer bir bölümünü etkilediği iddiasının yanında tedavisi için önerilen ilaçların bir kısmının ciddi yan etkiler oluşturuyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bu ilaçlar arasında özellikle metilfenidat, üzerinde önemle durulması gereken bir ilaçtır. Metilfenidat ( Ritalin ve Concerta isimleri altında satılmaktadır) bir santral sinir sistemi uyarıcısıdır ve bir amfetamin izomeri olan dekstroamfetamin yapısındadır [1]. Metilfenidatın beyin üzerindeki etkisi kokain ile benzerdir [2]. İlaç ilk kez 1944’de sentezlenmiş ve uyuşturucu koması, yaşlılarda ya da beyin tümörlü hastalarda hafızanın iyileştirilmesi amacıyla kullanılmıştır [3] Buradaki endikasyonların ne derece hayati önemde olduğu ve hastaların terminal dönem hastaları olduğu kayda değerdir. İlaç ağızdan yutulması sonrasında hızla beyne ulaşır ve beynin katekolaminerjik sistemlerinde toplanır. Beyinde dopamin salınımına neden olur ve başta dopamin olmak üzere tüm katekolaminlerin (adrenalin, serotonin) geri alınımını engelleyerek etkilerini uzatır [4]. Bağımlılık davranışı gelişmesi, psikoz, aşermenin ortaya çıkmasında dopaminin yeri büyüktür. Psikostümülanların tekrarlayan kullanımları motivasyon, ödüllendirme davranışları ve lokomotor cevaplar açısından beynin duyarlılığının artmasına ve bağımlılık gelişmesine neden olur [5]. Yani, beyin bu davranışları (motivasyon, ödüllendirme) ya da lokomotor etkinliği arttıracağını öğrendiği maddenin kullanımını arar, teşvik eder, yoksunluk belirtileri göstermeye başlar. Örneğin, hayvan deneylerinde denekler kendi kendilerine kullanımı arttırırlar. Psikostümülanlar arasında çapraz duyarlılaşma bulunduğu için amfetaminlerle kokain ve eroin arasında çapraz tolerans ve duyarlılık gelişme riski vardır ve bu durum bağımlılığa yol açabilir [6]Farklı da olsa her psikostümülan maddenin tekrarlayan kullanımı diğer tüm psikostümülan maddeler için kompülsüf madde arama davranışı, ödüllendirme etkileri gibi davranış duyarlılaşmaları ile çekilme belirtileri, tolerans gelişimi ve dolayısıyla ilaç bağımlılığı riskini arttırır [7]. Psikostümülan madde ve ilaçların damar ya da kas yoluyla alınmaları ve gece saatlerinde kullanılmaları durumunda bağımlılık oluşturma riskleri artar. Psikostümülan kullanımı, cinsel isteği arttırması nedeniyle kontrolsüz cinsel ilişkiyi teşvik ederek, dolaylı yoldan cinsel yolla bulaşan hastalıkların (HPV, AIDS gibi) yayılmasına neden olabilir [8]. Ayrıca psikostümülanların erken yaşta kullanımının beynin çeşitli bölümlerinde hücre gelişimini engellediği ve ileriki yaşlarda beyinde hücre kaybına ve uzun süreli hafıza bozukluklarına yol açabildiği gösterilmiştir [9, 10] Bu maddelere beynin erken yaşta maruz kalması durumunda, yıllar sonra ortaya çıkabilecek birtakım sorunların temeli atılabilmektedir [11]. Bunların sonucunda beynin ödüllendirme sisteminde erişkinlikte de süren bozulmalar, depresif belirtilerde ömür boyu sürebilecek artışlar (kendini iyi hissedememe, hiçbir şeyden keyif alamama gibi) görülebilmektedir [12]. Bütün bunlar yeni ilaçların ve başka tedavilerin daha fazla kullanımını gerektirecek psikiyatrik sorunlarla ömür boyunca boğuşmak gerekeceği anlamına gelmektedir. Yukarıda sıralanan ciddi yan etkiler nedeniyle özellikle çocukluk döneminde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu teşhisi çok dikkatle konulmalı ve tedavide psikostimülan ilaç tercih edilip edilmemesi çok hassasiyetle düşünülmelidir. Hafif ve orta şiddetteki hastalarda başka tedavi ve ilaç seçenekleri psikostimülanlardan önce değerlendirilmelidir.
http://bilheal.bilkent.edu.tr/aykonu/ay2008/Mayis08/hiperaktivite.html
adresindeki Dr.Mutluhan İzmir makalesinden alınmıştır.
24 Mayıs 2015 Pazar
Büyülü bir masal
İçinde kaybolacağınız büyülü bir masal…
Korkunç güçlere sahip bir büyücü tarafından, yalnızlık çeken bir adam için kilden yapılmış bir golem…
Ve bin yıllık esaretinden uyanan bir cin… Bu iki olağanüstü varlığın yolu 1899 yılında New York’ta kesişir. Farklı olmaktır onların kaderi…
Hikâyeleri herkes gibidir aslında, kendini farklı ve yalnız hisseden her insan gibi…
Ve tehlike, onlar için sadece bir adım ötededir hep.
23 Mayıs 2015 Cumartesi
Hızlı kilo verme diyeti
1.Gün:
Sabah: 1 Bardak Ilık Su, 1 Dilim Kepek Ekmeği, 5 Adet Zeytin, 1 Adet Haşlanmış Yumurta
Öğle: 1 Porsiyon Haşlanmış Kuzu Eti, 1 Dilim Tam Tahıllı Ekmek, Bol Su
Akşam: 1 Porsiyon Kepekli Erişte , 1 Kase Salata, Bol Su
Gün:
Sabah: 1 Bardak Portakal Suyu, 1 Kaşık Krem Peynir, 1 Dilim Kepekli Ekmek, 1 Adet Elma
Öğle: 1 Adet Dana Biftek, 1 Dilim Kepekli Ekmek
Akşam: 1 Porsiyon Haşlanmış Brokoli, 1 Kase Marul Salatası
Gün:
Sabah: 1 Bardak Ilık Su(Limonlu), 1 Adet Elma, 1 Tatlı Kaşığı Bal
Öğle: 1 Porsiyon Az Yağlı Pilav, 1 Bardak Ayran
Akşam: 5 Adet Barbun Izgara, 1 Dilim Kızarmış Ekmek
Gün:
Sabah: 1 Bardak Ilık Su, 1 Tatlı Kaşığı Bal, 1 Adet Elma
Öğle: 1 Porsiyon Dana Pirzola, 1 Dilim Kepek Ekmeği
Akşam: 1 Kase Ezogelin Çorba ve 1 Dilim Kızarmış Kepekli Ekmek
22 Mayıs 2015 Cuma
Yarının dünyası vizyonda
21 Mayıs 2015 Perşembe
Beyni yeniden yapılandırmak
Beynin haritasını çıkarma araştırmalarında neuro bilimciler her nöronun hareketini kaydetmek gibi zorlu bir çalışmaya giriştiler.Gero Miesenboeck, her nöronun tam olarak ne görev yaptığını anlamak için uğraşıyor.
20 Mayıs 2015 Çarşamba
Dünyanın her çeşit zihine ihtiyacı var
Çocukken otizm teşhisi konulan Temple Grandin aklının naıl çalıştığından nasıl resimlerle düşündüğünden ve bu yeteneğinin normal beyinlerin çözemediği problemleri nasıl çözdüğünden bahsediyor.
19 Mayıs 2015 Salı
Hafif Zihinsel engellilere iş imkanı
Tekirdağ Özel eğitim Mesleki Eğitim Merkezi ’Biraz Destek Üretmemize Yeter’ projesi kapsamında hafif zihinsel engelli öğrencileri meslek sahibi yapacak.
Tekirdağ Özel Eğitim Mesleki Eğitim Merkezi, hafif zihinsel engelliler için ‘Biraz Destek Üretmemize Yeter’ projesi kapmasında atölye açılışı yaptı. Zihinsel engellilere iş imkanı sağlamak için Tekirdağ Özel Eğitim Mesleki Eğitim Merkezine alınan makinelerde hafif zihinsel engelli öğrencilere uygulamalı eğitim verilecek. Makinelerin yüzde 90’ının Trakya Kalkınma Ajansı, yüzde 10’unun Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından karşılandığı kaydedildi.
Projenin asıl amacının hafif zihinsel engelli öğrencileri meslek sahibi yapmak olduğunu belirten Tekirdağ Özel Eğitim Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü Beytullah Gacal, "Bizim çocuklarımızın hepsi sınırlı düzeyde destek eğitime ihtiyaç duyan hafif zihinsel engelli öğrencilerimiz. Biz bu çocuklarımıza eğitim vermeye başlıyoruz. İlkokul ve ortaokulun devamında da mesleki eğitim vermek üzere bu atölyeyi oluşturduk" dedi.
"ENGELLİLERLE İLGİLİ OTOMASYON SİSTEMLERİ İÇİNDE SUNULAN TEK PROJE"
Açılan atölyenin öğrencilere umut olacağını söyleyen Gacal, "Okulumuzun ‘Biraz Destek Üretmemize Yeter’ projesi ile aslında tüm velilerimize ve iş dünyasına çocuklarımızın megatronik otomasyon sistemlerinde de iş yapabileceğini göstermek istiyoruz. Bunun eğitimini göstermek amacımız bu. Bu nedenle buradaki projemizde kullanacağımız ıslak mendil dolum makinesi ve kuru gıda, toy gıda ambalajlamada kullanacağımız dış paketlerin baskı işi bu makinede yapılacak. Güvenlik önlemeleri üst düzeydedir, çocuklarımız için hiçbir tehlike yoktur. Buradaki ürünlerimizden sonra buradaki ambalajları diğer makineleri kullanarak da öğrencilerimiz diğer ambalajlama işlerini öğrenmiş olacak. Engellilerle ilgili sunulan otomasyon sistemleri içinde sunulan tek proje bu projedir" diye konuştu.
Atölyenin gelecek seneki eğitim ve öğretim sezonunda faaliyete gireceğini belirten Atölye Şefi Nilgün Günbey, 43 hafif zihinsel engelli öğrencinin eğitim alacağını belirterek, "Bizim öğrencilerimizin bugüne kadar işletmeye çıkabilme şansı olmadı. İşletmeye çıkamadıkları için işletmecilerin bakış açısı da zaten engelli oldukları için çok sıcak olmuyor. Bu konuda destek alabilmek için arkamıza işletmecileri de almak durumda kaldık. Şu anda her şey yolundaymış gibi görünüyor. Öğrencilerimiz bu makinelerde çalışacakları için çok şanslı olacaklar. Makineler şu anda çalışır durumda ama dönem bittiği için sanıyorum eylül ayından sonra daha seri bir üretime geçilecek. 43 tane mesleki eğitim merkezimizde öğrencimiz var. Onlar olacak eğitim alacak" dedi.
Açılışa Süleymanpaşa Kaymakamı Kamil Kıcıroğlu, Süleymanpaşa Milli Eğitim Müdürü Ünal Mamur katıldı.
IHA nın haberinden alınmıştır.
18 Mayıs 2015 Pazartesi
Sakatlık çalışmalarına bir katkı
Türkiye'de sakatlık mevzuu sosyal bir olgu olarak akademik camiada ve toplumsal bir konu olarak da politik alanda yıllar yılı yok sayıldı. Özellikle eşcinseller, kadınlar ve farklı etnisiteden olanlar entelijansiyanın ve zulme karşı tavır alma iddiasında olan kişi ve örgütlerin ilgi alanına görece kolay girebiliyorken, Türkiye'nin ve dünyanın neredeyse her yerinde benzer sistematik şekilde ayrımcılığa uğrayan ve dışlanan sakatlar söz konusu olduğunda herkesin üç maymunu oynaması, bence üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir durumdur. Oysa 1970'lerden bu yana Amerika ve Avrupa'daki politik alanda çok ciddi bir Sakat Hareketi ve akademide de Sakatlık Çalışmaları adıyla kendine yer edinen önemli bir literatür var...
Şunu söylemek istiyorum, yahu, kimse mi merak etmedi sakatlık konusunu?
Nasıl oldu da Türkiye'de toplumsal-politik bir durum/kimlik olarak sakatlık konusu insan ve toplum bilimlerinin dikkatini çekmedi? Sakatlığın sadece kişisel bir trajedi olarak algılanmasında ve tıp biliminin uzmanlarının da bu trajediyi sonlandırma gücünü elinde bulunduran iktidar grubu olarak konumlanmasında bir terslik olduğunu kimse düşünmedi mi sahiden?
İnsanın kendine yabancılaştırılması; insanın kendi bedenini düzeltilmesi gereken bir "ucube" olarak görmesi, yaftalanan "anormal"liği üzerinden "normal"in kurgulanmasına araç kılınması vs. hiç mi "ilginç" değil?
Bedenlerimizin elimizden alınarak "toplumsal olarak inşa" ediliyor olması, üzerinde düşünülmesi, tarihsel izi sürülmesi gereken bir konu gibi görünmüyor mu?
Eğitim ve istihdam politikalarıyla; kentlerin ve mekânların herkes için uygun yapılmıyor olmasıyla sakatların sistemli bir şekilde dışlanıyor olması toplumsal bir soruna işaret etmiyor mu?
Tıpkı heteroseksüelliğin "normal" homoseksüelliğin ise "anormal" sayılması gibi, sağlam-bedenliliğin de "doğal" olarak dayatılması tanıdık gelmiyor mu? Ya Sakatfobi? Toplumsal Sakatlık kavramı feministlere bir şey çağrıştırmıyor mu? Sol çevreler kapitalizmin yükselişi ile sakatlık ideolojisinin inşası arasında bir bağ kuramaz mı?
Yıllardır bu ve benzeri soruları soruyorum kendi kendime ve doğrusu yakın zamana kadar da cevaplar hep canımı sıkıyordu. Ama son yıllarda bu durum olumlu yönde değişmeye başladı; Sakatlık Çalışmaları alanında araştırmalar yapan ve yayınlar sunan sosyolog arkadaşlarımız var artık. Bana bu yazıyı yazdıran da böylesi bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkan Sakatlık Çalışmaları (Sosyal Bilimlerden Bakmak) isimli bir çeviri derlemesinin Koç Üniversitesi Yayınları'ndan yayınlanmış olması. Sakatlık konusunda düşünmeye ve yazmaya çalışan biri olarak ne kadar heyecanlandığımı ve derlemeyi ne kadar kıymetli bulduğumu söylememe gerek var mı, bilmiyorum...
Derlemeyi yapan Dikmen Bezmez, Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde; Sibel Yardımcı ve Yıldırım Şentürk, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Kitabın girişinden alıntılarsam, "Bu derlemenin amacı, Sakatlık Çalışmaları [Disability Studies] başlığı altında şekillenen, ve görece yeni olan bir araştırma alanıyla ilgili güncel tartışmaları ve literatürü Türkiye'deki okuyucuya tanıtmak".
Bu bağlamda, sakatlık çalışmaları alanındaki temel tartışmaları büyük oranda yansıtabilecek bir yelpaze oluşturmak düşüncesiyle farklı yazarlara ait yirmi bir makale** beş ayrı başlık altında bir araya getirilmiş: 1) Sakatlığa Kuramsal Yaklaşımlar, 2) Tarihte Sakatlık, 3) Dışlama/Dahil Etme Süreçleri, 4) Sakat Hareketi, 5) Sakatlık ve Kimlik.
Yaklaşık 600 sayfadan oluşan kitap her ne kadar akademik makalelerden oluşuyor olsa da meraklı ve hevesli kişilerin okumasına mani ağır bir dili olmadığını söylemeliyim.
"Umuyoruz ki bu derleme sadece sakatlık çalışmaları alanında değil, aynı zamanda sosyal bilimlerin farklı dallarında, özellikle queer, kadın, ırk, etnisite çalışmaları alanlarında da okuyan ve üreten kişilere katkı sağlar."
Israrla tavsiye ediyorum; okudukça göreceksiniz ki sakatlık hiç de öyle bildiğimiz/zannettiğimiz şey değil; ve sakatların kurtuluşu aslında "sağlam-bedenleri" de özgürleştirecektir.
Ufuk açıcı bir okuma olacağını garanti edebilirim...
http://www.bianet.org/bianet/insan-haklari/134087-sakatlik-calismalarina-bir-katki
* Bülent Küçükaslan, Engelliler.Biz Platform
17 Mayıs 2015 Pazar
Kelime Avcısı
Kitapların tükendiği, el yazısının yavaş yavaş unutulduğu, kütüphanelerin kapandığı, gazetelerin artık hükmünün kalmadığı ve tüm iletişimin “Mem” adı verilen gelişmiş tabletler üzerinden yürüdüğü bir dünya… Peki insanların konuşmak için bile bu cihazlara ihtiyaç duyduğu ve artık kelimelerin para ile satıldığı yakın bir gelecekte, dünya üzerindeki son sözlüğün editörü bir gece ansızın ortadan kaybolursa ne olur? Peki ya siz birine âşık olduğunuzu ona anlatmak için artık kelimelere para ödemek zorunda kalacağınız bir dünyada nasıl yaşardınız? Her sayfası aksiyon, edebiyat, felsefe ve macera dolu yepyeni bir roman… “İnanılmaz sürükleyici, beklenmedik gelişmelerle okuru sarsan bir roman! Alice Harikalar Diyarında’yı seven okurlar için tam bir alternatif gelecek kurgusu…” —The Daily Beast “Kesinlikle harika… Türünün ilk örneği! Yazı, kelimeler ve edebiyat üzerine kurulu bir macera romanı!” —Booklist “Teknolojiye ne kadar esir olduğumuzu ve bu esaretin yazıya, felsefeye ve dile vurduğu baltanın keskinliğini gösteren sarsıcı bir roman…”
Alena Graedon Timaş Yayınları 528 sayfa
16 Mayıs 2015 Cumartesi
2 ayda 10 kg verin
Sabah
1 bardak vişne suyu
1,5 dilim kepekli ekmek ve az yağlı eskişehir peyniri, 4 tane yeşil ekşi zeytin, 1 tane çeri domates.
3 bardak ılık su
Öğlen:
Bir parça kırmızı et
Bir tabağın içine domates, sogan, ekşi katın. Salata niyetine yiyiniz.
2 bardak ılık su
Akşam:
Çok yağlı ve sulu olmayacak şekilde pişirilerek 1 tabak kuru fasulye yiyin.
2 dilim kepekli veya yulaf ekmek
2 tane ince sogan dogranarak ve içine limon suyu sıkılacak. Sonra kaşıklayacaksınız. Bunu ister yemekle beraber ister sade olarak yiyebilirsiniz.
7 bardak soguk veya ılık su içebilirsiniz.
15 Mayıs 2015 Cuma
Vizyondan seçmeler
14 Mayıs 2015 Perşembe
Beyniniz bir ilaç torbasından daha fazlası
Modern psikayatrik ilaçlar beynin kimyasını tehdit mi ediyor? Neuro biyolog David Anderson yeni araştırmalara odaklanarak bu konuyu tartışıyor.
13 Mayıs 2015 Çarşamba
Güçsüzlüğün gücü
Psikanalist Brene Brown, insan ilişkileri ve duygularımız hakkında güçlü bir konuşmaya imza atıyor.
12 Mayıs 2015 Salı
Engelli olmayı yaşayarak öğrendiler
AKÜ Öğrenci Konseyi Anıtpark’ta “Farkındalık Etkinliği’” düzenledi. Engeliler Haftası kapsamında düzenledikleri etkinlikte öğrenci arkadaşlarını ve Afyonkarahisarlılar’ı 15 dakikalığına engelli olmaya davet eden öğrenciler, engellerle yaşamın nasıl olduğunu yaşayarak öğrendi. Tekerlekli sandalyeye binerek hiç kimseden yardım almadan Utku Anıtı'nın önündeki yarım metrelik rampayı çıkmaya çalışan öğrenciler, parke taşlarla ve trafik konilerinin bulunduğu parkuru yardım almadan tamamlamakta zorlandı. Etkinlikte gözlerini bağlayarak görmeme hissini de yaşayanlar, taşların arasında görme bastonu ile yürümekte zorlandı. Düşmemek için yanındaki öğrencilerden yardım alanlar görmeyenlerin yürümesine yardımcı olmak için kaldırımlara döşenen sarı çizgilerde ise çok daha rahat yürüdü.
Afyon Kocatepe Üniversitesi öğrencilerine engellilerin hareket zorluklarını gösterdikleri için teşekkür eden Kent Konseyi Engelliler Meclisi Başkanı Mesut Yurt, “Bu sarı çizgilerden Afyonkarahisar Belediyemiz de kaldırımlara yaptı. Bu çizgilerin sarı olmasının sebebi, az gören kimselerin de görsel olarak takip ederek yürüyebilmesini amaçlıyor. Burada sarı çizgilerin düzgün döşenmesinin gerektiğinin farkındalığı oluşturuldu. Bu sarı çizgilerin düzgün döşenmediğinde görme engelli arkadaşlarımızın ciddi sorunlarla karşılaşıyor. Öte yandan Afyonkarahisar halkımız henüz bu sarı çizgilerin ne işe yaradığını tam olarak bilmiyor. Aslında biz bu etkinliğin kaldırımlarda da devam etmesi arzusundayız. Broşürlerle ve farklı yöntemlerle Afyonkarahisar halkının bu konuda uyarılması gerekiyor. Örneğin Ankara’da birisi bu sarı çizgilerden yürüyünce halk uyarıyor. ‘O sarı çizgiler görme engellilere ait’ diye ikaz ediyor. Ama Afyonkarahisar’da o sarı çizgilerin üzerinde sallana sallana sohbet ederek yürüyenleri hatta esnafın eşyalarla ya da sürücülerin otomobillerle sarı çizgilerin üstünü kapattığını görüyoruz” diye konuştu.
Engellilerin yaşadıkları sorunları dile getirmek için bir farkındalık etkinliği düzenlediklerini anlatan AKÜ Öğrenci Konseyi Başkanı Süleyman Gücek, hem öğrencilerin hem de Afyonkarahisarlılar’ın engelilerin sorunlarını bir nebze de olsa hissetmediklerini amaçladıklarını söyledi. Etkinlik sonrası engellilerle piknik yapacaklarını da ifade eden Gücek şu ifadelere yer verdi:
“Yılın her günü onların yanında olamasak da biz öğrenciler olarak, 10-16 Mayıs Engelliler Haftasında engelli kardeşlerimizin yanında olmak istedik. Etkinliklerimizle hem insanların engellileri anlamasını hem de engelli dostlara moral vermeyi hedefledik. Öğrenciler olarak engellilere, bizlere ihtiyaç duyan kesimlerinin yanında olmayı görev biliyoruz.”
Parkurda çok zorlandıklarını söyleyen öğrenciler ise, herkesin bir gün engelli olabileceği inancıyla hareket etmesini istedi. Engellileri daha iyi anladıklarını belirten öğrenciler, etkinlik sonrası engelli bireylerle şarkı söyleyip dans ettiler. Down Sendromlular Atletizm Şampiyonası’nda gülle atma alanında altın madalya kazanan Afyonkarahisarlı Milli Atlet Münevvere Yılmaz’ın mikrofonla herkesi coşturduğu etkinlikte bol bol göbek atıldı.http://www.iha.com.tr/haber-engelli-olmayi-yasayarak-ogrendiler-463635/
11 Mayıs 2015 Pazartesi
Engelsiz İsveç ten Ne öğrenebiliriz?
İsveç Enstitüsü’nün davetlisi olarak Brezilya, Ukrayna, Gürcistan ve Türkiye’den dört gazeteci İsveç’in engelli politikasını yerinde görmek için Stockholm’deydik.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim İsveç’te bizzat hükümetin kendi deyişiyle engelliler hala eşit vatandaş değil. 50 yıldır engelli hareketi içinde yer alan sosyolog ve kamu idarecisi Birgatta Andersson’un dediği gibi “İsveç’te engelli politikaları çocuk hakları, kadın hakları ve diğer insan haklarındaki gelişme ile aynı tempoda ilerlemedi…”
Ama buna rağmen geldikleri nokta engelleri kaldırmanın ne kadar farklı ve yaratıcı yollarının olduğunu gösteriyor.
Zihinsel engelliler talk show yapıyor
Tıpkı fotoğraftaki Sophia Beraman örneğinde olduğu gibi. Bergman bir talk show yıldızı. Zihinsel ve işitme engelli. Üç yıldır diğer zihinsel engelli partnerleriyle devlet kanalı MiffoTV’de program yapıyor. Haftalık program prime time’da yayınlanıyor. 300 bin izleyicisi var.
Programın yapımcısı Matz Lundin, “Zaten 15 yıldır engellilerle engellilik üzerine programlar yaptık. Bir adım öteye geçmemiz gerekiyordu. Engellilerin sorunlarınnı konuşmaktan öte onların her konuyu konuşabileceği ve herkesin izleyeceği bir format tasarladık. Artık engelliliğin normalleşmesi gerekiyordu. Soruları birlikte belirliyoruz. Takıldıkları yerde ben kulaklıktan sufle veriyorum” diyor.
Tabii en başta önyargılar nedeniyle kimse konuk olmak istememiş. Ama yavaş yavaş işler değişmiş. Oyuncular da geliyor, pop starları da politikacılar da. Hatta başbakan bile konuk olmuş. Ama Sophia Bergman, politikacıların sıkıcı sohbetlerindense oyuncular ve şarkıcıları tercih ediyor. 30 yaşındaki Bergman, bu işle birlikte özgüveninin arttığını söylüyor, yolda kendisiyle selfie çekilmesinden ise oldukça memnun.
İsteyene 24 saat bireysel asistan
İsveç’te bu noktaya gelmek kolay olmamış. Ülkedeki engelli hareketi 1968’lara dayanıyor ve hep hak temelinde ilerlemiş. 2000’lerde hükümet “hastadan yurttaşa” şiarıyla engelli politikasına yeni bir perspektif getirmiş. Çünkü bilindiği gibi tüm dünyada engellilik uzun yıllar boyunca bir “hasta sorunu” olarak görüldü. Bu algı gelişmiş ülkelerde artık değişti ama hala değişmeyen ülkeler de var. İsveç de politikasını yurttaşılık, eşitlik ve tam katılım olarak çizmiş. Bunu bir demokrasi ve insan hakları sorunu olarak görüyorlar.
Ülkede beni en çok etkileyen, bireyi aile bağımlılığından kurtaran ve sosyal hayata katılımını sağlayan 1994 tarihli yasa (Fiziksel engelliler için destek ve hizmet yasası) oldu. Bu yasaya göre zihinsel ve fiziksel engelli bir kişi, bireysel asistan talep edebiliyor. Bu asistan kişiye ister evinde, ister işe giderken ister alışveriş yaparken her türlü desteği sağlıyor. Aynı şekilde zihinsel engelliler ister kendi evinde ister grup evlerinde görevlilerle kalabiliyor. Yine farklı nedenlerle ailesiyle yaşayamayan engelli çocuklar ya başka bir ailenin yanında ya da özel evlerde kalabiliyor. Tabii engellilere destek sağlayan psikolog, konuşma terapisti gibi olanakları saymıyorum bile. Saydıklarımın hepsini devlet ücretsiz karşılıyor.
Türkiye’de özellikle anneler, engelli çocuğu nedeniyle eve bağımlı hale gelir. Ve yine ailelerinin en büyük korkusu “biz ölünce çocuğumuza ne olacak?” kaygısıdır. İsveç bunu en başından çözmüş, engelli özgür bir bireydir, yardıma ihtiyacı varsa devlet tarafından yardımcı sağlanır, nokta. Yani hem engelli bireyi özgürleştiriyor hem de aileyi.
Bu yasa dışında ilk olarak ülkedeki mimari engellere bakarsak, çünkü hayata katılımın ilk şartı önce sokağa çıkabilmek, İsveç’in başkenti Stockholm, 1998’de dünyanın ilk engelsiz şehri olmayı kendisine hedef belirlemiş. Bugün bakınca aradan geçen zamanda şehrin erişilebilirliği için oldukça büyük adımlar atılmış. Ancak devlet kurumu olan ve Stockholm’ün erişilebilirliğinden sorumlu City Planner’dan Pernilla Johnni, şehrin ancak yarısının tam anlamıyla erişilebilir olduğunu söylüyor.
Buna karşın tüm otobüsler, tren ve otobüs duraklarının yüzde 70’i erişilebilir. Sokaklarda tekerlekli sandalyelere takılan bütün su okuları yenileriyle değiştirilmiş. Tüm ışıklar görme engelliler için sesli hale getirilmiş. Polislere, müteahhitlere şehir içinde tekerlekli sandalye vb. ile gezdirilerek farkındalık eğitimleri verilmiş.
Şehrin tarihi bölümünü erişilebilir hale getirmek ise oldukça sorunlu. İsveç Ulusal Mülk Kurulu'ndan Per-Anders Johansson, “Hem tarihi mirası koruyup hem de nasıl her yeri erişilebilir hale getirilebilir üzerinde çalışıyoruz. Burası asla erişilebilir hale getirilemez mantığıyla değil, hangi yaratıcı çözümle bunu başarabiliriz” üzerine çalıştıklarını söylüyor.
Mesela fotoğrafta gördüğünüz kaleye erişilebilirlik tarihi dokuyu bozmadan imkansız gibi gözükürken bunun yolunu aynı taşlardan yapılan bir asansör tasarlayarak bulmuşlar. 400 bin euro’ya malolmuş ama “Geleceğe bıraktığımız değere bakınca bedeli ölçülemez” diyor. Aynı şekilde tarihi şehirdeki arnavut kaldırımlarının bir bölümü tekerlekli sandalyelerin rahat kullanımı için aynı dokuda düz taşlarla döşenmiş. Yaratıcı çözümler üzerinde çalışmaya devam ediyorlar.
Erişilemezlik ayrımcılık olarak yasaya girmiş
İsveç 2008’de engelli hakları konusunda dünyadaki tek ve en önemli belge olan Birleşmiş Milletler Engelliler Sözleşmesini imzalıyor, bir yıl sonra ise ayrımcılığa karşı çıkarılan yasayla engellilik de bir ayrımcılık biçimi olarak tanımlanıyor.
Ancak Fiziksel Emgelliler Derneği'nden (DHR) kendisi de fiziksel engelli Rasmus Isaksson, erişilebilirlik konusunda daha kesin çözümler almak için 2,5 yıl boyunca parlamento önünde haftanın bir günü toplanarak “erişilemezlik”in de bir ayrımcılık biçimi olarak yasaya girmesini talep ettiklerini anlatıyor. Bunu 2015’in başında başarmışlar. Ancak yasa yeni çıktığı için henüz sonuçlanan bir mahkeme kararı yok ve yasadaki istisnalardan dolayı çok da memnun değiller. Çünkü yasa birçok kurumu kapsamadığı gibi verilen cezaların algı değişikliği için yeterli olmayacağını düşünüyorlar. Bütün gezi boyunca hükümete gelen en büyük eleştirinin bu olduğuna dikkatinizi çekmek isterim.
Engelliler için mimari eşilebilirlikten sonraki en önemli sorun alanlarından biri de eğitim. İsveç kaynaştırma eğitimi, yani tüm engelli çocukların aynı okula gittiği sistemi neredeyse başarmış. Engel türü ne olursa olsun tüm çocuklar aynı okula gidebiliyor. İşitme engelliler ve zihinsel engelliler için hala farklı okullar var. Ancak çocuğunu buraya göndermek ailenin isteğine bırakılıyor. İşitme engelli okulları genelde işaret dili için tercih ediliyormuş.
Zihinsel engelli çocuklar için ise durum o kadar kolay değil. Şöyle ki, aileler çocuğunu hiçbir şekilde uyum gösteremese de kaynaştırma okulunda tutmak istiyorsa devletten ekstra eğitim desteği talep ediyor. Devlet, “çocuğun uyum sağlayamadı, onu zihinsel engelli okuluna alalım” diyemiyor.
Özel eğitim için ajans kurulmuş
Ancak Özel Eğitim İhtiyaçları ve Okulları için Ulusal Ajansı'ndan Helena Foss Ahlden, diğer çocukların aileleri ve okul yönetiminin önyargıları nedeniyle zihinsel engelli çocukların kaynaştırma eğitimi almasında sorunlar yaşandığını da itiraf ediyor. Yani aslında aileler bir yerden sonra çocuğunu zihinsel engelliler okuluna göndermek zorunda kalabiliyor.
“Kaynaştırma eğitimini nasıl başarıyorsunuz, ekstra öğretmen mi oluyor, neler yapıyorsunuz?” sorularımı anlamakta biraz güçlük çektiler. Sınıflarda zaten birer öğretmen olmadığı, her engelli çocuğun ihtiyaçlarına göre özel çözümler üretildiğini anlattılar. Ancak tabii ki her okul özel eğitime gereksinimi olan çocuklar için tamamen erişilebilir değil. Zaten Eğitim Bakanlığı altında 2008’de kurulan Özel Eğitim İhtiyaçları ve Okulları için Ulusal Ajansı’nın görevi tam da bu; özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar için bireysel ders programları hazırlanması, özel eğitim materyalleri sağlanması, öğretmenlere ve okul yönetimine engelli çocukların eğitimi için eğitim verilmesi vb. Türkiye’de kaynaştırma eğitiminde yaşanan sorunlar göz önüne alındığında İsveç modelinden öğrenecek çok şey var.Nilay Vardar ın 11 mayıs 2015 tarihli yazısından alınmıştır. Yazının tamamı için http://www.bianet.org/bianet/toplum/164428-engelsiz-isvec-ten-ne-ogrenebiliriz
10 Mayıs 2015 Pazar
Anneler gününde babalar
Anneler Günü hazırlıkları indirimlerle başlar, o gün gelene kadar her yer mutfak eşyaları reklamlarına bürünür. Kadın, Anneler Günü’nde bile ev işleriyle boğuşur, bunun böyle devam etmesine yönelik hediyeler alınır. Eğer şanslıysa, o akşam dışarıda yemek yenir, bir geceliğine bulaşık derdinden kurtulur.
Babalar Günü ise zaten okulların kapalı olduğu döneme denk gelir. Anneler Günü gibi pohpohlanmaz. Babaya kravat ya da kol düğmesi alınır, pikniğe gidilir.
Anneler Günü reklamlarında evi temizleyen, çocuğa bakan kadın imajını izleriz; Babalar Günü’nde ise eve gelip ailesiyle ilgilenmesi (aslında çocukları kucaklayıp havaya atması, mutfaktan çıkan karısına bir öpücük kondurması) sevinç ve minnetle karşılanan erkek imajını…
Aslında anne de baba da ebeveyndir ama nedense ebeveynlik kadının penceresinden ve erkeğin penceresinden bakıldığında oldukça farklı algılanır.
Biz de bir değişiklik yapıp, Anneler Günü’nde erkeklere sorumluluklarını hatırlatalım, dedik. “Erkeklikle hesaplaşmadan babalığı ıslah etmek imkansız” diyen Hasan Deniz’in kapısını çaldık.
Deniz, 11 senedir Anne Çocuk Eğitim Vakfı’nın Baba Destek Programı’nda çalışıyor; erkeklere çocuk bakımı, babanın sorumluluğu, kız ve oğlan çocuklarına eşit fırsat, beslenme ve gelişim konularında eğitim veriyor.
Çiçek Tahaoğlu nun 10.05.2015 tarihli yazısından alınmıştır. Yazının tamamı için linke tıklayınız.
http://www.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/164414-anneler-gunu-nde-babalari-ve-erkekligi-konustuk
Çiçek Tahaoğlu nun 10.05.2015 tarihli yazısından alınmıştır. Yazının tamamı için linke tıklayınız.
http://www.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/164414-anneler-gunu-nde-babalari-ve-erkekligi-konustuk
Konstantiniye Oteli
2014 yılı Aralık ayının son günleri… Yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli’nin açılış günü ve erken bir yılbaşı kutlaması… İstanbul’un seçkin, kalburüstü simaları, Sultanahmet’teki eski Bizans sarayının kalıntıları üzerine yapılan otelde bir araya geliyor. Aralarında kimler yok ki? Politikacılar, belediye başkanları, Amerikan büyükelçisi, Fener Rum patriği, ünlü gazeteciler, gazete patronları, televizyon “yıldızlar”ı, eski ve yeni zenginler, büyük işadamları… İstanbul’un yüzlerce yıldır yeraltında yatan ölüleri de davete çağrılmadıkları halde arzı endam etmekte sakınca görmeyip bu cümbüşe dahil oluyorlar. Ve elbette, bir otelin olmazsa olmaz çalışanları, garsonları, komileri, güvenlik görevlileri… Velhasıl Konstantiniyye Oteli, aslında binlerce yıllık koskoca bir şehir olarak çıkıyor karşımıza. Değişen, dönüşen, ama barındırdığı şiddet nedense aynı kalan bir şehir…
Doğan Kitap
480 sayfa
9 Mayıs 2015 Cumartesi
Uyurken bile kilo verin
Gün;
Sabah; 3 Adet Kepek Bisküvisi, 2 Avuç Kuru Meyve, Rezene Çayı
Öğle; 1,5 Porsiyon Pirinç Pilavı, 300 gr kavrulmuş mantar
Akşam; 3 Adet Haşlanmış Patates, 1 Adet Haşlanmış Kabak, 1,5 Çorba Kasesi Pirinç Pilavı
2. Gün;
Sabah;1,5 Bardak Portakal Suyu, 2 Dilim Yulaf Ekmeği 2,5 Dilim Hellim Peyniri
Öğlen; 300 gr Haşlanmış Semiz Otu, 1,5 Kase Yulaf Ezmesi
Akşam; 150 gr Izgara Tavuk, İki Bardak Kefir
3.Gün:
Sabah; 2 Adet Kivi, 2 Adet Küçük Elma, Kekik Çayı
Öğlen; 3 Adet Köz Patlıcan , 2 Orta Boy Domates Söğüş
Akşam; Fırınlanmış Tavuk Ciğeri, Çeyrek Porsiyon Kepekli Erişte, Bol Ölçüde Su
4.Gün;
Sabah; 2 Adet Elma, 3 Adet öğürtlen , Yulaf Ezmesi , Yağsız Süt( 1 Bardak)
Öğlen; Az Haşlanmış Karnabahar Salatası, 3 Adet Fırında Pişmiş Orta Boy Mantar
Akşam; 2. Tabak Kepekli Makarna Salatası( Bol Taze Soğanlı), 1 Adet Elma
5. Gün;
Sabah; 2 Adet Haşlanmış Yumurta , 2 Tatlı Kaşığı Bal, 1 Avuç Ceviz
Öğle; Haşlanmış Karnabahar(1 Tabak), 3 Adet Kuzu Pirzola( Az Yağlı)
Akşam; Kepekli Makarna Çeyrek Porsiyon, Taze sıkılmış Ananas Suyu.
8 Mayıs 2015 Cuma
Gizli Kusur vizyonda
Gizli Kusur”, Thomas Pynchon’ın yedinci ve en komik romanından yapılan bir uyarlama, aynı zamanda Paul Thomas Anderson’ın yazıp yönettiği yedinci film. Pynchon’ın efsanevi, yenilikçi, kültürel açıdan çok renkli eseri ilk kez sinemaya uyarlanıyor. Filmin hikayesi, Amerikan karşıt kültürünün son dönemlerinin puslu havasını, klasik dedektif hikayelerinin etrafında dönerek oluşturulmuş. Özel dedektif Doc Sportello’nun eski eşi aniden ortaya çıkıp o sıralar aşık olduğu emlak milyarderi sevgilisinin, karısı ve onun erkek arkadaşı tarafından kumpas kurularak tımarhaneye kapatılması planıyla ilgili bir hikaye anlattığında... işler sarpa sarar. Saykodelik 60lı yılların sonudur ve...
7 Mayıs 2015 Perşembe
6 Mayıs 2015 Çarşamba
Ne olursa olsun sevmek
Yazar Andrew Solomon, yüzlerce ebeveynle yaptığı röportajlarda koşulsuz sevgi ve koşulsuz kabullenme arasındaki farkın izini sürdü. Farklı br çocuğunuz olsa ne yapardınız? Dahi engelli ya da suçlu..
5 Mayıs 2015 Salı
Engellilere iş imkanı
Microsoft Engellilere burs programı, lise mezunu engelli gençlere eğitim ve iş imkanı sağlıyor. Programla engelli gençlerin teknoloji alanında akademik veya mesleki kariyer yapmaları hedefleniyor. Detaylı bilgi ve başvuru için
http://assistivetechnology.about.com/od/ATCAT12/fl/Microsoft-DisAbility-Scholarship-Helps-Students-Target-Tech-Careers.htm
http://assistivetechnology.about.com/od/ATCAT12/fl/Microsoft-DisAbility-Scholarship-Helps-Students-Target-Tech-Careers.htm
4 Mayıs 2015 Pazartesi
Hem kör Hem Nankör
Televizyon programında babasının kendisine tecavüz ettiğini söyleyen genç kadın… Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum!... Babası tarafından öldürüldü. Baba… Medya olayları abartıyor, kadına yönelik şiddet algıda seçicilik!... Babasını kamuoyuna mahcup etti indirimi aldı. Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, anası ölsün!... Tecavüz ettiği kadın bakire olmadığı için… Bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem!... Zaten bakire değildi indirimi aldı. Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum!... Tecavüzünü kameraya kaydeden erkek… Dekolte giyene tecavüz ederler!... Eski sevgilisi olduğu için indirim aldı. Örtüsüz kadın ya satılıktır ya da kiralıktır!... Eşini öldürdü… Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak!... Kot giyiyordu, çantasında doğum kontrol hapı vardı diye indirim aldı. Kadın ve erkeğin eşit olması fıtrata ters!... Çağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü birinci sınıf öğrencisi Özgecan Aslan… Kadına şiddet abartılıyor!... Kendisine tecavüz etmek isteyen minibüs şoförü tarafından bıçaklanıp darp edilerek öldürüldükten sonra… Kadına şiddet abartılıyor!... Yakılarak bir dereye atıldı… Kadına şiddet abartılıyor!...
Erkek şiddeti kendimizi bildik bileli duyduğumuz, gördüğümüz, şahit olduğumuz, görmezden geldiğimiz, önemsemediğimiz, isyan ettiğimiz bir gerçek. Bu gerçeğe dikkat edip kafaya takmam lise çağlarıma tekabül ediyor, bu gerçeğin hayatıma doğrudan girişi ise üniversitenin ilk senesine. Televizyonda hep birileri, ki bu birileri genelde erkek oluyor, hep birilerini öldürüyordu. Sadece öldürmek de değil, birilerini taciz ediyor, birilerine tecavüz ediyor, birilerini yaralıyor, birilerine hayatı zindan ediyordu. Şiddeti uygulayanların genelde ortak özellikleri belliydi de, şiddete uğrayanların şiddete uğrayan olmak ortaklığı dışında kadın olmak, çocuk olmak, LGBTİ olmak gibi nedense farklı farklı kümeleri oluyordu. Kesişim ise sabitti, zayıf olarak, öteki olarak görülme.
Kız kardeşimin en yakın arkadaşı, kardeşim kadar sevdiğim Esra, aşkına karşılık vermediği kişi tarafından yaşadığı apartmanın asansöründe bıçaklanarak öldürülüyor. Ve ben erkek şiddetini ilk kez bu kadar yakınımda hissetmiş oluyorum. Sonra daha çok erkek şiddeti haberleri duymaya başlıyorum, her gün duyuyorum… Bu haberlerin sayıları hiç azalmıyor, aksine katlanarak artıyor. Hepsini de artık çok yakınımda hissediyorum.
Şiddet denildiğinde nedense çoğumuzun aklına cinayet, tecavüz gibi diğer şiddet türlerine göre daha ağır zannettiğimiz şeyler geliyor. Şiddetin muhtemelen en yaygın ama en az haberdar olduğumuz hali taciz. Acaba Türkiye’de sözlü, fiziksel, psikolojik tacize uğramamış bir kadın var mıdır? Çok emin söylüyorum, yoktur. Ya otobüste yanında oturan amca taciz etmiştir, ya asansördeki delikanlı, ya eve gelen orta yaşlarındaki tamirci… Evinde kocası dövmüştür, okulda hocası dokunmuştur, işte patron aşağılamıştır… Maalesef bu örnekleri babaya kadar götürebildiğimiz bir ülkede yaşıyoruz. Peki bunların ne kadarını duyuyoruz? Şimdi daha da mühim bir soru geliyor; peki yaşadığımız, şahit olduğumuz taciz vakalarını ne kadar anlatıyoruz?
Dergimizde engellilerin cinsiyetsiz olarak kabul edilmesiyle alakalı pek çok yazı yayımladık. Elif Emir Öksüz’ün “Engelli Kadın mıdır Erkek mi” isimli ve benim “Hem Kadın Hem Körsen Keşke Ölsen” isimli yazılarımızı örnek verebilirim. Dergimizin buraya örnek olarak yazamayacağım kadar çok yazısında da engellilerin zayıf ve öteki olarak algılanmasının lafı geçti.
Engelli olmayan bir insanın başına gelen her türlü taciz vakası, engelli kadınların başına da zaten geliyor. Ama engelli kadınlar için çok farklı bir durum daha var ki irdelemek gerekiyor. Bir kere en önemlisi, engelli olmayan bir kimseye yapıldığında taciz olarak görülecek, gerçekten de taciz kategorisine giren, ama engelli bir kadına yapıldığında taciz olarak kabul edilmeyen, “yardım” gibi ulvi bir görevle süslenip püslenen pek çok şey var.
Mesela bir otobüse binerken birisi basamakları tek başınıza çıkamayacağınızı düşünüp belinize sımsıkı sarılabilir. Ya da siz yolunuza giderken, birisi size sorma gereği bile duymadan iki elini aniden kolunuza dolayıp sizi sanki biri ittirip kaktırmadan yürüyemeyecekmişsiniz gibi kafasına göre sürüklemeye çalışabilir. Ya da ihtiyacınız olmadığını söylediğiniz halde zorla gideceğiniz yere kadar yanınızda yürüyüp, sizinle konuşmaya çalışıp, gitmek istediğiniz yere geldiğinizde de, “Eee, ben sana yardım ettim, sen de bana telefon numaranı verirsin artık.” isteğinde ısrar edebilir. Bastonu tutan elinizi yine size sorma gereği duymadan tutup “Bastonunu kapatıp elimi tutabilirsin…” lafını da, elinizi zorla yüzüne dokundurmaya çalışarak “Ben çok yakışıklı biriyim, görsen kesin burada aşık olurdun” lafını da yolda size yardımcı olmak için can atan tanımadığınız insanlardan duymanız işten değildir.
Hatta minibüs şoförü yolcu olarak sadece sizin bulunduğunuz aracında önce kaba bir şekilde “Nerede ineceksin bayan!” diye sorup, sonra da pişkin pişkin gülerek “Ben şimdi seni gideceğin yere değil de Kocaeli’ye götürsem anlar mısın ki?” gibi sorularla sizi tedirgin ederek eğlenebilir. Abarttığımı düşünenlere bu anlattıklarımın bir kısmının benim başıma, bir kısmının da engelli arkadaşlarımın başına geldiğini söyleyeyim; hatta sayfalarca canınızı sıkabilecek başka örnekler de yazabilirim diye de ekleyeyim.
Peki bu tarz şeylerle karşılaşınca ne yapıyoruz? Kimimiz sessiz kalıyor, çünkü adamcağızın kötü bir niyeti yoktur belki, belki sadece yardım etmek için belimize sımsıkı sarılıveriyordur, tek kolumuzu iki koluyla birden sarma gereği duyacak kadar düşüncelidir, istese bizi istediği yere götürüp istediğini yapar ama bunu yapmayacak kadar helal süt emmiş birisidir, biz sosyalleşelim diye bizimle konuşuyordur falan feşmekan varsayıyoruz.
Kimimiz tersleyip, ben sana yardım ediyorum nankör tepkilerine maruz kalıyor… Kimi de hiçbir şey söylemeden karşısındaki adamı ittiriverip ya da duymazdan gelip yoluna devam ediyor. Tabii sonuç aynı, “Bunlar kör değil, nankör nankör.” Zaten biz onların karşılarına sırf onlar sevap kazansın diye çıkıyoruz sonuçta, bizim bu dünyadaki en önemli görevimiz ibretlik olarak insanların kendi hallerine şükretmelerini sağlamak, yardım etmelerine izin verip sevap kazandırmak, elin adamının belime sarılma girişimini reddetmek de ne haddime, sevap kazanacak adam, engel olmasana be hey engelli!
“Eee Gamze, bir sürü şey anlattın, şimdi neyi neye bağlıyoruz, toparlasan artık” diye düşünüyorsundur muhtemelen sevgili okur. Bir yere bağlamayacağım bu kez. Benim de kafam karışık çünkü. Yani bir güruh var, hem cinsiyetsiz hem zayıf hem de öteki. Zayıf ve öteki olduğu için bir sürü insan onlara istediğini yapıp ve hatta dilediğini yaptırabileceğini sanıyor, başkalarına ulu orta yapamadıklarını rahatça yapıveriyor, tanımadığı diğerlerine dokunamadığı gibi dokunabiliyor, başkalarına söyleyemediklerini çekinmeden söyleyebiliyor…
Üstelik en kötü tarafı da, bunu “yardım ediyor olmak” adı altında yapıyor, sorma gereği duymadan size dokunabiliyor, kendisiyle konuşmak istememe hakkına sahip olmadığınızı düşünüyor, terslediğinizde haklı konuma geçebiliyor çünkü yardım ediyor, ama siz istemeden dokunuyor, çünkü yardım ediyor… Tüm bunları günlük hayatında cinsiyetsiz olarak gördüğü insanlara yapıyor. Gözlerimiz görmediği halde bizi taciz mi ediyorlar tanrım? Dur dur, belki de bizi böyle insan yerine adam yerine koyuyorlardır? Sen çıkabildin mi işin içinden?
Son bir şey deyip kaçıyorum. Engellilerin çok fazla tecavüze uğruyor olması sorununa, “O zaman engellileri kısırlaştıralım.” çözümü konuşulan bir ülkede yaşıyoruz, ben ne anlatıyorum burada, bunlar neden olmasın, öyle değil mi?
GAMZE SOFUOĞLU
* Bu yazı EEEH (Eşit, Engelsiz, Erişilebilir Hayat dergisinde yayınlandı. http://www.bianet.org/biamag/toplumsal-cinsiyet/163874-hem-kor-hem-nankor
3 Mayıs 2015 Pazar
Midlesex raflarda
Masumiyetin İntiharı, Sürpriz Baba gibi romanlarıyla tanınan Jeffry Eugenides den yepyeni bir eser.Ben iki kez doğdum: İlkinde 1960 yılının Ocak ayında, Detroit için inanılmaz derecede dumansız bir günde kız olarak ve daha sonra tekrar 1974 yılının Ağustos ayında Petoskey’de bir acil kliniğinde, ama bu defa ergenlik çağında bir delikanlı olarak. Bu cümleyle başlıyor, içinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük romanların biri olarak gösterilen Middlesex. Kuşaklar boyunca ondan ona geçip sonunda küçük bir kızın, Calliope Stephanides'in bedeninde çiçeklenen bozuk bir genin hikayesi bu. Genin yolculuğunun sonlandığı yerde, Calliope’nin kendi yolculuğu başlıyor, karşısında ise o yaman soru: Bizi biz yapan şey nedir; genlerimiz mi, seçimlerimiz mi? Ve böylece dinlemeye başlıyoruz Stephanides ailesinin Osmanlı Bursası’ndan Henry Ford’un Detroit’ine uzanan, çağın tüm gelgitlerinden nasibini almış seksen yıllık büyüleyici öyküsünü. Koza Han, İzmir yangını, hayalleri taşıyan dökük gemiler, fabrika dumanları altında kıpırdanan Detroit, içki yasağı, ayaklanmalar, onca hayal kırıklığına rağmen tükenmeyen olasılıklar… Sonunda birleşip Calliope Stephanides’i oluşturacak tüm parçalar. Eugenides dokuz yılda yazdığı Middlesex’te üç kuşak ve iki kıtaya yayılmış bir aile hikâyesini tabulara ve dogmalara alaycı bir dille karşı çıkarak, inanılmaz bir akıcılıkla anlatıyor. Bugüne kadar 35 dilde yayımlanan ve üç milyonun üstünde okura ulaşan Middlesex, bir modern zamanlar destanı. Ve tüm destanlar gibi, kahramanlarının hikayesinden çok daha fazlasını söylüyor bize.
Haftada 3 kilo verin
SABAH
Bir dilim kepek ekmeğine sürülmüş yağsız labne, yanında bir adet domates ya da greyfurt ve bir bardak taze sıkılmış meyve suyu.
l İki dilim kepek ekmeğiyle hazırlanmış peynirli tost, bir adet yumurtayla yapılmış omlet, bir adet domates.
l Bir adet elma, 30 gram müsli, bir çay kaşığı bal ve 100 gram yağsız sütle hazırlanmış elmalı müsli.
l Bir dilim reçelli ya da ballı etimek, 40 gram yağsız salam ya da tavuk göğsü, yarım adet salatalık.
l Çalışan kadınlar için, bir adet muz, bir adet elma, bir adet kividen oluşan meyve tabağı.
ÖĞLE
l Bir porsiyon yağsız tavada hazırlanmış sebze ızgara.
l İki dilim vejetaryen pizza.
l Bir kase çorba, bir dilim kepek ekmeği, 20 gram yağsız peynir.
l Bir adet fırında patates, yanında haşlanmış sebze.
l Çalışan kadınlar için, salata yapraklı, peynirli, domatesli sandviç, yanında bir bardak domates suyu.
AKŞAM
l Bir adet kepek ekmeğiyle hazırlanmış domatesli, biberli, peynirli tost.
l Patates, kabak ve bamyayla hazırlanmış bir tabak yağsız türlü.
l Bir tabak spagetti bolonez.
l İki adet etli domates dolması.
l 250 gram haşlanmış patates. Üzerine maydanoz, karabiber ve tuz serpebilirs
1 Mayıs 2015 Cuma
Aşkı bulunca vizyonda
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)