31 Mart 2015 Salı

Engelli kadına kadın tacizi!

Atlanta da yaşayan Ashley Brady, geçtiğimiz yıl bir kazada sol bacağını kaybetmişti. Koltuk değnekleriyle yürümekte zorlandığından apartmanının önündeki en yakın yere park ediyordu. Komşularından biri genç kadını üzen korkunç bir not yazarak arabasına bıraktı. Genç kadın yetkilierin kimliğini belirlediği kadına bir mektup yazdı ve karşılığında yeni bir cevap aldı. Notta " Hey sakat, arabama bir daha dokunma! Park yerimi işgal etme! Sorunlarla uğraşan sadece sen değilsin. Git de derdini umrunda olacaklara anlat. Ben ikisi de benim olan bacaklarımla yürüyorum " yazıyordu. Genç kadın Amerikan Engelliler Derneği ne yaptığı açıklamada komşusuna park yerine neden ihtiyacı olduğunu anlatan bir mektup yazdığını, tutumu devam ederse yetkililerin duruma el koyacağını belirtti. Genç kadın tacizci kadının tavsiyesine uyarak sosyal medyada 'umursayan' milyonlarca insana ulaştı. Taciz, kampanyalarla ülke çapında lanetlendi. Olay, Engelli koalisyonları ve kamuoyunda ayrımcılığa dair tartışmaları yeniden başlattı.

30 Mart 2015 Pazartesi

Renkleri dinliyorum, gözlerim tamamen açık!

Ressam Neil Harbisson, renk körü. Fakat kafasına yerleştirilmiş bir cihaz, renkleri duyulabilir ses dalgalarına dönüştürüyor. Dünyayı bir renk paleti olarak görmek yerine, renklerin senfonisini dinliyor.

29 Mart 2015 Pazar

Demi Moore un zayıflama sırrı!

6 hafta süren bu diyette hee gün her öğün için  birini seçiniz. Süre sonunsa 13 kilo verilmesi bekleniyor.
Kahvaltı
1. Bir yumurtayı 165 ml yağsız sütle çırpın ve 50 gr unla karıştırın. Sonra yavaş yavaş 300 ml süt, 50 gr un, yarım tatlı kaşığı kabartma tozu ve bir tatlı kaşığı vanilya tozu ekleyin. Karışımı 15 dakika bekletin. Bir teflon tavayı ısıtın ve büyükçe bir kaşıkla karışımdan bir miktarı tavaya dökün. Hamurun üzerinde kabarcıklar oluşunca diğer yüzü çevirin, yeterince piştiğinde servis yapın. 2. 2 dilim bacon, 2 adet ızgara domates ve 1 dilim kepek ekmeği. 3. Bir küçük elmayı rendeleyip sütle çırpın. 50 gram kepek ekmeği üzerine sürerek servis yapın.
Öğlen
1. Bir küçük sandviçin arasına marul, domates, salatalık, 50 gr. yağsız jambon ve 1 tatlı kaşığı light mayonez koyarak hazırlanmış sandviç. 2. 1 yarım soğanı ve 1 sarımsağı 1 tatlı kaşığı yağla karıştırıp yumuşayana dek kızartın. Bir küçük konserve mantarla dilimlenmiş domates ekleyin ve 10 dakika pişirin. 50 gr. kepekli makarnayı haşlayın, sosu makarnanın üzerine dökün ve bir tatlı kaşığı rendelenmiş parmesan peyniri ekleyin. Üzerine karabiber serperek servis yapın. 3. 50 gram makarnayı haşlayın. Üzerine sos olarak ton balığı, 2 sap taze soğan, maydanoz ve yağsız sebze soslarıyla bir karışım hazırlayın.
Akşam
1. 150 gram dil balığı üzerine 1 tatlı kaşığı zeytinyağı sürerek ızgarada kızartın. Haşlanmış domates ve brokoliyle servis yapın. 2. Küçük bir patlıcanı yıkayıp doğrayın. Tuzladıktan sonra yarım saat bekletin. Küçük bir kutu konserve domatesi, küçük bir yeşil biberin yarısı ve küçük bir soğanla karıştırın ve 2 yemek kaşığı taze fesleğenle bir tencereye koyup yarım saat pişirin. Patlıcanı 2 tatlı kaşığı una bulayıp 1 tatlı kaşığı zeytinyağıyla kızartın. Domates sosuna ekleyin. Karışımı parmesan peyniri eklenmiş, 50 gram makarna dökerek servis yapın. 3. 1 dilim kuzu etini, iki dometasi ve iki mantarı ızgarada pişirin. 1 tatlı kaşığı sebze sosu ekleyerek, bir orta boy haşlanmış patatesle servis yapın.

28 Mart 2015 Cumartesi

Muhteşem bir hikaye

Kalbiniz affetse bile ruhunuz ihaneti unutup yeniden sevmeyi öğrenebilir mi? Dorset sahilini dalgalarıyla döven fırtınalı bir deniz… Kayaların tepesinde gün ışığında beyaz duvarlarıyla adeta inci gibi parlayan bir çiftlik evi… Clifftops. Burası Dora’nın bir zamanlar evim dediği yerdir. Şimdi ise Dora sevdiği adamla Londra’da yaşamaktadır ve içinde yeni bir hayat büyümektedir. Ancak on bir sene önce yaşadığı o korkunç olaydan bu yana kendini bir türlü toparlayamıyordur. Dahası kendini bir anne adayı olarak yeterli görmemektedir. Daha fazla bu şekilde yaşayamayacağını anlayan Dora, geçmişiyle yüzleşmek için çocukluğunun geçtiği o eve döner. İstediği cevapları annesinden öğrenecektir. Fakat döndüğünde hiçbir şeyin eski masumluğunu korumadığını görecektir. Çünkü her ailede sırlar vardır ve bazıları sonsuza kadar saklanmalıdır… Kıyıya Vuran Deniz Kabukları, ihanet ve yalanlarla parçalanan bir ailenin umuda tutunuşunu anlatan muhteşem bir roman.

27 Mart 2015 Cuma

Danny Collins bugün vizyonda!

Orta yaşlarını geçmiş olan dünyaca ünlü müzisyenin, gerçek hayat hikayesinden yola çıkılarak oluşturulmuş öyküsünü perdeye aktaran film; Danny adındaki bir rock yıldızının geçmişi ile olan samimi yüzleşmesini konu alıyor. 70´li yıllarda epey popüler ve yetenekli bir rock yıldızı olarak nam salan Danny, oldukça çılgın bir hayat yaşamış, kendisine sunulan bu hayatın tüm olanaklarını sonuna kadar kullanmış ancak artık bütün o parıltılı ve albenili günleri geride bırakmıştır. Menajeri John Lennon tarafından kendisine tam 40 yıl önce yazılmış olan bir mektup eline ulaştığı gün, son kez beste yapmaya ve geçmişte hem yapmay fırsat bulamadığı hem de yapmaktan pişmanlık duyduğu şeyleri telafi etmeye karar verir. Bir yandan ailesiyle arasında gevşeyen bağları güçlendirmeyi hedefleyen Danny, diğer yandan da kaldığı oteldeki görevliyle yakınlaşmaya başlar.


26 Mart 2015 Perşembe

Nefessiz 17 dakika!

Sihirbaz ve dublör David Blaine su altında nefesini nasıl 17 dakika tutup bir düna rekoruna imza attığını anlatıyor.

25 Mart 2015 Çarşamba

Bir süper bilgisayar: Beyin

Henry Markham aklın gizemlerinin yakın zamanda çözüleceğini söylüyor. Zihinsel bzukluk, hafıza, algı: heps nöronlardan ve elektrik sinyallerinden oluşuyor.

23 Mart 2015 Pazartesi

Otizm teshisinde yeni bir ufuk!

Otizm spektrum bozuklugunda erken teshis, hadtalarin hayatini degistirebilir. Fakat nedenini bilnedigimiz hadtaliklarin teshisi de oldukca zor. Otizm arastirmacisi Ami Klin, bebeklerde goz takibi teknolojisinin erken teshiste obemli bir adim olacagini belirtiyor.

22 Mart 2015 Pazar

Heyecanla beklenen macera devam ediyor

Ani bir patlamayla sonun geldiğini sandılar.  İSYAN kurulmadan, Kayran inşa edilmeden ve Thomas, Labirent’e girmeden önce bir güneş patlaması dünyayı vurmuş, insan nüfusunun çoğunu öldürmüştür.  Ancak en kötü günler henüz yaşanmadı. Mark ve Trina o yıkımdan sağ çıkmayı başarmıştır. Ama şimdi bir virüs hızla yayılmaktadır; insanları cinnete ve cinayete sürükleyen bir virüs.  Tedavi yok. Kaçış yok.  İki genç, hayatta kalmayı başarabilirlerse insanlığın geri kalanını kurtarmanın bir yolunu bulabileceklerine de ikna olurlar. Çünkü bu yeni, yıkılmış dünyada her yaşamın bir bedeli vardır. Ve bazıları için ölünüz, dirinizden daha değerlidir.  Son aslında sadece bir başlangıçtır.   “Geçmişi ve geleceği bugünle harmanlayan Ölüm Emri hem distopya türünün klasik eserlerini anımsatıyor hem de Dashner’ın çok satan Labirent üçlemesinin temelini sağlamlaştırıyor.

21 Mart 2015 Cumartesi

Aynı sizin gibiyiz, bir farkla!

Bugün 21 Mart Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü. Down sendromu konusunda, farkındalık yaratmak amacıyla birçok etkinlik düzenlendi. Down sendromu, genetik düzensizlik sonucu insanın 21′inci kromozom çiftinde fazladan bir kromozom bulunması durumu ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan hastalığa verilen isim. Dünyada yaklaşık 6 milyon down sendrom olan birey yaşıyor. Yılda  2 bin down sendromlu birey aramıza katılıyor. Türkiye’de yaklaşık 100 bin kadar down sendromlu birey olduğu tahmin ediliyor.

Öykü Yarışması

HAYATA TUTUNMA ÖYKÜLERİ KANSERLİ HASTALARIN VE HASTA YAKINLARININ SESİNİ DUYURACAK.
HEMATOLOJİK ONKOLOJİ DERNEĞİ’NCE DÜZENLENEN “ HAYATA TUTUNMA ÖYKÜLERİ” YARIŞMASINA BAŞVURULAR BAŞLADI.
DEĞERLENDİRME SONUNDA HİKÂYELER ARASINDA BİRİNİ, İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ ÖDÜLLENDİRİLECEK AYNI ZAMANDA HAYATA TUTUNMA ÖYKÜLERİ KİTAP HALİNE GELEREK OKUYUCU İLE BULUŞACAK.

Hematolojik Onkoloji Derneği Kurucu Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş Hematolojik Onkoloji Derneği olarak böyle bir yarışma ile i “kansere” farklı bir pencereden bakmayı istediklerini söyledi.
Kanserin yalnızca hastayı değil, ailesini, arkadaşlarını çevresini etkilediğine dikkat çeken Altuntaş; “ düşüncelerimizi paylaşalım, paylaşalım ki üzüntülerimiz sıkıntılarımız azalsın, umudumuz artsın istedik… Çiçeğin dikeni var diye üzüleceğimize, dikenin çiçeği var diye sevinelim istedik...” dedi
"Hayatın bir hikâye arayışı " olduğunu ifade eden Altuntaş, hikâyenin ana karakteri olarak dönüp baktığımızda aslında yaşadığımız pek çok olayın, yaşadığımız andaki etkiyi bırakmadığını ve yaşananların içinde sevdiklerimizle paylaşılanların en derin etkiyi bıraktığını görürüz dedi. Fevzi Altuntaş, en basit hastalıkların bile derin izler bırakırken bu hikâyede, kanser gibi çok daha zorlayıcı hastalıkların hikâyenin merkezindeki karakter kadar çevresindekilerde de zorlayıcı süreçler yaşattığına dikkat çekti.


Dr. Altuntaş, kanser sürecinin duygu fırtınasının arasında gel-gitler yaşattığını kaydederek üzüntüyü kızgınlık, kızgınlığı çaresizlik, çaresizliği yalnızlık, yalnızlığı korku takip eder dedi.
Hastalardaki başlangıçta ortaya çıkan  "Belki yanlış teşhistir..." umudunun çoğu zaman  "Neden ben?" şeklindeki isyanlara dönüştüğünü anlatan Altuntaş eninde sonunda "Hayata tutunmanın öyküsü"nün keşfedildiğini kanser hastası ve hasta yakınlarının hayata dört elle sarıldığını anlattı.
Her hastalığın ve hastanın kendine özgü koşulları olduğunu belirten Altuntaş “ Hayata Tutunma Öyküleri” ile bu özgün hikayeleri paylaşarak kanser ile ilgili toplumsal duyarlılık ve farkındalık oluşturmayı, empati duygusunu hissettirmeyi ve en önemlisi sessiz hikayeleri duyurmayı amaçladıklarını kaydetti.
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş; “ kanser yolculuğunda yolumuzu aydınlatan en önemli güç “umut“  yani "hayata tutunmak" olmalı “ dedi. Hiçbir zaman umudumuzu kaybetmeden, inançla, hayata pozitif gözle bakarak hayata tutunmaya devam etmeliyiz diye konuşan Prof.Dr. Fevzi Altuntaş kanser ile ilgili hikayesi olan herkesi bunu paylaşmaya “ Hayata Tutunma Öyküleri” yarışmasına katılmaya davet etti.

20 Mart 2015 Cuma

Kuralsız Insurgent gösterimde!

Tris Prior (Shailene Woodley) sevdiği insanları ve kendini kurtarmak için amansız bir savaş vermektedir. Bir yandan da fedakarlık, kimlik, bağlılık, kurallar ve aşkla ilgili evrensel sorunlarla boğuşmaktadır. Üstelik savaş başlamak üzeredir ve herkes bir tarafı seçmek zorundadır, tarafsızlık söz konusu değildir. Telafisi mümkün olmayan hatalar söz konusudur ve Tris'in tek şansı "Uyumsuz"luğunu kabul edip öyle mücadeleye devam etmesidir. Veronica Roth'un çok satan kitap serisinin Uyumsuz'dan (Divergent) sonraki ikinci kitabı Kuralsız'ın (Insurgent) film uyarlaması,bugün vizyona girdi.



19 Mart 2015 Perşembe

Damar tanıma muamması

Bilindigi gibi 1Mayıs itibariyle Özel Eğitim Kurumlarında uygulamaya geçirilmesi düşünülen Damar Tanıma sistemi büyük tartışmalara yol açtı. Engelli cocukların damar tanıma kaydının nasıl yapılacağı yapılamazsa sisteme tek bir velinin tanıtılmasının sakıncalarının göz önüne alınıp alınmadığı hastalık veya devamsızlık durumunda telafi ve eğitime devam etme haklarının nasıl düzenleneceği bilinmiyor. Bunun dışında ülkemizin bir gerceği de sağlık raporuna göre özel eğitim alması gereken her yıl yaklaşık 20 bin öğrencinin RAM tarafından özel eğitim almasının uygun görülmemesi. Bundaki neden tamamen maliyet kısıtlaması çünkü bir öğrencinin devlete maliyeti 434 TL. Baska bir sorun da RAMların senede bir gün ve 15 dakika görerek öğrencinin nasıl bir eğitim alacağına karar veriyor olması ve egitim kurumlarının onlar nasıl bir modül isterse onu uygulamak zorunda kalması.Oysa ki öğrencinin neye ihtiyacı oldugu ayda 8 saat birliktelik sonucu ancak tespit edilebiliyor. Gelisimsel testleri alamayacak durumdaki öğrencilerin veli beyanıyla degerlendirilmesi de cok yanlış.Amacın “Merkezlerin yaptığı yolsuzlukları denetlemek” olduğu ileri sürelerek engelli bireyler de bu uygulamanın içine alınıyor. İnsan hak ve özgürlüklerine aykırı olduğu Danıştay, Anayasa Mahkemesi tarafından defalarca karara bağlanmış olmasına karşın 17 ilden sonra, 01 Nisan 2015 tarihinden itibaren tüm illerde uygulamaya geçilmesi için talimat verilmiştir.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, kişisel verilerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı 8. maddesi kapsamında olduğu kabul edilmektedir. Bu maddede; herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu, bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesinin, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabileceği kurala bağlanmıştır. Buna göre; kimliğini, kanunda sayılan “nüfus cüzdanı, pasaport, evlilik cüzdanı, sürücü belgesi veya kurum tarafından verilen resmi sağlık kartı” olarak sayılan belgelerden biriyle kanıtlayan kişilerin, biyometrik verilerini paylaşmaya zorlanamayacağı ve alacağı herhangi bir hizmete erişiminin engellenmesi hukuka aykırı bulunmuştur.

Okullar yaratıcılığı nasıl öldürüyor?

Yaratıcılık uzmanı Sır Ken Robinson yaratıcılığı geliştirici bir eğitim sistemi oluşturmanın yollarından bahsediyor. 65 yaşındaki İngiliz yazar, Warwick üniversitesinde sanat eğitimi profesörü olarak görev yapıyor. Aklın Sınırlarını aşmak kitabıyla tanınan Robinson, Time Magazine Fortune gibi yayın organlarınca önemli bir otorite olarak kabul ediliyor. 

18 Mart 2015 Çarşamba

Dünyanın en cesur kadını!

ABD'nin Teksas eyaletinde yaşayan 26 yaşındaki Lizzie Velasquez, Marfan sendromu (anormal bağ dokusu) ve lipodistrofi (deri altında yağ dokusunun olmaması) adlı nadir görülen hastalıklara sahip. Günde 60 öğün bile yemek yese, 29 kilonun üstüne çıkamıyor. Küçükken göz, kulak ve ayaklarından operasyonlar geçirmek zorunda kalan ve doğduğundan beri kilo alma problemi yaşayan genç kadının 'Dünyanın En Cesur Kadını'na dönüşme hikâyesini anlatan 'Cesur Yürek' adındaki belgeseli, Teksas’ta düzenlenen interaktif etkinlik, film ve müzik festivalleriyle konferansların yapıldığı South by Southwest’te (SXSW) galasını yaptı.

17 Mart 2015 Salı

Sporda engel yoktur!


Miles Rodriguez, Scooter Terrien ve Chase Vazquez Wisconsin Kenosha da bir basketbol maçındalardı. Yan sıralarda bir kargaşa çıktığını fark ettiler. Oyundaki bazı seyirciler takımın pon pon kızlarından Desiree Andrews i taciz ettiklerini duydular. Andrews in Down sendromlu olduğundan kötü muameleye maruz kalmasını protesto etmek amacıyla oyunun ortasında sahadan ayrıldılar ve tacizcilere karşı çıktılar. 

16 Mart 2015 Pazartesi

İnmemin iç yüzü

Jill Bolte Taylor  bilim adamlarının ancak  hayal edebileceği  bir araştırma fırsatı elde etti. Büyük bir felç geçirdi ve beyin fonksiyonlarının teker teker kapanışına şahit oldu.

15 Mart 2015 Pazar

Mutluluk, hiçbir şey beklemeden sevmektir!

Albert Camus'nün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş ve hala en çok satan kitaplar arasında yer alan Yabancı, aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen olduğu bir varlıkın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik içinde yaşayan bu romanın başkişisi Meursault, bir simge kahraman değildir, adı olmayan bir Yabancıdır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma... Camus'yle buluşanların hiçbiri, onunla karşılaşınca hayal kırıklığına uğramamıştır. Mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir, der Camus. Giderek daha çok sevilen bir yazar olması, onun bu sevgisinin yansımasından başka bir şey değildir.

14 Mart 2015 Cumartesi

Meyve diyetiyle incelin!

İlk Üç Gün: Yeşil Meyve Diyeti Kahvaltı, öğlen ve akşam yemeklerinde yeşil elma, kivi, salatalık, ananas ve armut. Kahvaltıda bir adet yeşil elmanın yanında bir su bardağı yağsız yoğurt ve bir fincan açık çay serbest. Öğlen yemeklerinde; bir tabak az yağlı ya da yağsız haşlanmış pirinç yiyebilirsiniz. İkindi bir fincan çay iki adet kivi ya da salatalık. Akşam; az zeytinyağlı limonlu balık buğulama bir adet haşlanmış patates ve iki dilim ananas. Yatmadan önce, bir fincan ıhlamur . Üç gün boyunca kahvaltı ile öğle yemeği ara öğününüz 1 adet muz.
İkinci Üç Gün: Sarı Meyve Diyeti Kayısı, şeftali, portakal, kavun gibi sarı meyveler. Kalkınca bir bardak ılık su. Kahvaltıda iki adet şeftali bir su bardağı yağsız yoğurt Ara öğünlerde sadece iki adet kayısı. Öğlen bir adet haşlanmış patates, dilimlenmiş domates ya da bir dilim kavun jambon dilimleri ya da küçük dilim peynir. İkindi bir fincan çay beş kayısı, bir şeftali ya da alternatif meyve istediğiniz kadar muşmula. Akşam patates ya da bir tabak domatesli spagetti makarna yanında şeftali kompostosu ya da karışık sarı meyveler. Yatmadan önce, yine bir fincan ıhlamur.
Üçüncü Üç Gün: Kırmızı Meyve Diyeti üzüm, kiraz, karpuz, çilek ve erik. Sabah bir bardak ılık su. Kahvaltı bir kase yoğurtlu mısır gevreği, bir salkım üzüm, bir fincan açık çay. Ara öğünler bir kase kiraz. Öğlen; bir kase suda ve sütte haşlanmış pirinç ve bir kase yeşil salata ya da taze erik ve salam dilimleri ve bir bardak çilekli süt. İkindi de bir büyük dilim karpuz. Akşam bir porsiyon domatesli balık, iki adet haşlanmış patates, bir kase limonlu çilek ya da karışık deniz ürünleri yanında bir kase limonlu kiraz. Yatmadan önce, yine bir fincan ıhlamur ve iki adet kuru erik. Son Üç Gün: Karışık Meyve Diyeti Listeleri porsiyon ve adet miktarlarına bağlı kalarak karıştırın. küçük yoğurt ve bir adet limon suyu katkılı anında hazırlanan elma, çilek ve şeftali kokteylleri yenilebilir. Sabahları bir bardak ılık su için. DİYETİ DOKTORUNUZA DANIŞMADAN YAPMAYIN.

13 Mart 2015 Cuma

Sindirella bugün vizyonda!

Annesinin ölümünün ardından babası başka bir kadınla evlenen Ella, iyi niyetle üvey annesine ve onun iki kızına elinden geldiğince yardım etmektedir. Ancak tüccar babasının beklenmedik ve erken ölümü, onu hizmetçiliğe ve hiç istemediği bir hayata sürükler. Günün birinde ormanda karşılaştığı ve sarayda bir çırak zannettiği, ancak prens olduğundan habersiz olduğu yakışıklı genç ise onun kalbini çalacak ve yeniden umutla dolmasını sağlayacaktır. Sarayda düzenlenecek bir balodan haberi olduğundan büyük bir heyecan duyar, ancak üvey annesi gitmesine izin vermez. Ancak bir mucize, ona dilenci kılığında iyi kalpli bir periyi getirecektir.

Geleceğin binalarını sizler şekillendireceksiniz!

"Mimarlık, matematikle ya da imarla alakalı değildir. Derin tutkularla ilgilidir. " diyor Marc Kushner. kapsamlı, hatta neşei bu konuşmada Kushner, mimarlığın son 30 yılına odaklanarak, bir zamanlar yapılaşma sürecinden dışlanan kamuoyunun nasıl oluyor da dizayn sürecinin temel bir öğesi haline geldiğini anlatıyor. Sosyal medyanın da yardımıyla, mimarlar binalar yapılmadan yıllar önce insanların ihtiyaçları konusunda fikir edinebiliyor. Ve sonuç? Mimari, bizler için daha önce yaptığından çok daha fazla şey yapacak.

11 Mart 2015 Çarşamba

Teknoloji nasıl okumamı sağladı?

Ron McCallum 1948 de dogdu. Dogduktan aylar sonra gorme yetisini kaybetti.Bu konusmada bizlere nasil okuyabildigini gosteriyor ve bunu mumkun kilan gelismelerke teknolojiye tesekkur ediyor. Cunku onlar sayesinde once bir avukat sonra da bir akademisyen oldu.

10 Mart 2015 Salı

Pes dedirten olay!

Sinop'un Boyabat İlçesi'nde yaşayan Sultan Bayrak, 5 yıl önce geçirdiği bir trafik kazasının ardından felç oldu. Bedensel engelli Sultan Bayrak'ın kullandığı tekerlekli sandalyenin aküsü, evinin önünden çalındı. Akülü aracı ile çarşıya çıkabildiğini söyleyen Sultan Bayrak, hırsıza seslenerek "Herkes bir engelli adayıdır. Lütfen akümü geri getir" dedi. DHA nın haberinden alınmıştır.

Engelli taraftara yer yok mu?

Arsenal in Cyrstal Palace ı 2-1 yendiği maçta kaydedilen görüntüler yeni bir soruyu da beraberinde getirdi. Birinci lig takımları özürlü taraftarlara boş vaatlerde mi bulunmuştu?
Birçok özürlü taraftar, takımların stadlarda sağladığı tekerlekli sandalye platformlarının yetersiz olduğunu söylüyor. Sahanın görünmemesinden yada kameramanlarca işgal edilmesinden şikayetçiler.
Eski Futbol Federasyonu Başkanı ve Eşit Oyun Sahası engellileri destekleme grubu başkanı David Bernstein klüplerin özürlü taraftarları kabul etmesinin zor olduğunu ve stadları engelli taraftara göre düzenlemenin maliyetli bulunduğunu söylüyor ve ekliyor:" Özürlü taraftar için platform inşa etmek klüplere zor geliyor, maliyet içinse şunu söyleyebilirim, futbol altın çağını yaşıyor, maliyet bahanesi hiç de inandırıcı değil."

2010 yılında çıkarılan Eşitlik Yasası, özürlü bireylere ayrımcılık yapılmasının önüne geçme amacı güdüyordu. Fakat klüpler gerekli teknik ve idari düzenlemeleri yapmadı.

Engelli taraftar Joy Holmes, " Palace gibi takımlar sahalara birçok yenilik getirdi. Demek ki yapılabiliyormuş. Şimdi değişim zamanı." diyor.
David Conn un 7 Mart 2015 tarihinde Guardian da yayınlanan haberinden kısaltılarak türkçeye çevrilmiştir.

9 Mart 2015 Pazartesi

Hayatın pin kodu

Hayatımızın bir aşamasında, hepimizin içinde arzu ettiğimiz ve hak ettiğimiz hayatın kalitesiyle ilgili bir vizyon mutlaka belirmiştir. Ama çoğumuz için bu rüyalar gündelik koşuşturmanın ve kaygıların arasında öyle sislenmiştir ki; artık onlara ulaşabilmek için çaba göstermeyi bile kesmişizdir. Pek çok insan için, rüya artık silinmiştir ve onunla birlikte kendi kaderimizi biçimlendirme irademiz de yok olmuştur. Yüz binlerin önüne geçmeniz için size bir pin kodu. İçinizdeki ceza evinden kurtulun. 'Ben ceza evinde yaşamıyorum' dediğinizi duyar gibiyim. O halde size birkaç soru sormak istiyorum. Bir an durup düşünün; Ben neredeyim ve tam şu an ne yapıyorum' Ne düşünüyorum' Hangi olaya, hangi tepkileri veriyorum' Kime nasıl davranıyorum' Kimlerden hoşlanıyorum, kimlerden nefret ediyorum' Neleri yapmaktan mutlu oluyorum, nelerden nefret ediyorum' Mutlu muyum, yoksa mutluluğumu oynuyorum' Dürüst müyüm, yoksa dürüstlüğü mü oynuyorum' Hayatın en önemli nedenlerinden biri, yaptığımız şeyleri neden yaptığımızı öğrenmektir. Unutmamamız gereken bir şey var: Hayat vicdandır. Eminim yukarıdaki soruların bir kısmının cevabını hiç düşünmediniz. Zaten düşünmenize de gerek yok. Çünkü davranışlarımızın büyük çoğunluğu, alışkanlık haline geliyor. Bu alışkanlıkları ise bilinçaltı depolayıp yönetiyor. Diğer bir değişle olaylara karşı verdiğimiz tepkiler; bilinçli olarak değil, bilinçaltımızdan gelen sinyaller neticesinde gerçekleşiyor. Bu durumda robottan bir farkımız kalmıyor. (Kişisel Gelişim Uzmanı Hakan Bozkurt'a teşekkürler.) Bu kısır döngüden kurtulmak için farkındalık ile yaşamalıyız. Yaşam kalitenizin artması için, farkındalık seviyenizin en üst düzeyde olması gerekiyor. Yaşadığınız her anın farkına varmak önceleri imkansız gibi görünse de, bunu sürekli yapmaya çalışırsanız; başarılı olacaksınız. İnsanoğlunun davranışları sürekli tekrarlandığında, bilinçaltına kaydediliyor. Bunu bir örnekle açıklayalım İlk defa araba kullandığımızda vites, direksiyon, ayna derken arabayı stop ettiririz. Sonra tekrar kontak, tekrar gaz, fren pedalları vs. Ama bunu sürekli yaptığımızda artık arabayı biz değil bilinçaltımız kullanmaya başlar. Her şey otomatikleşir. Ayaklarınız gaz ve fren pedallarına kendiliğinden gider. Bu anlattığım olay tüm hayatımız için geçerlidir. Bir olay karşısında gösterdiğimiz davranış, bilinçaltımıza kaydedilir. Aynı olay tekrarlandığında siz düşünmeden bilinçaltı devreye girer ve daha önce kaydettiği tepkiyi gösterir. Böylece karşımıza çıkan olay ile gösterdiğimiz davranış arasında bir otoban kurulur. Buna patern deniyor. Bu davranış ve tepkiler de alışkanlık olur. Alışkanlık ise bizim yaşam tarzımız olur. Hayatınızın kontrolünü kendi elinize alın! Esas olarak, eğer hayatlarımızı kendimiz yönetmek istiyorsak, sürekli eylemlerimizin kontrolünü elimize almak zorundayız. Geçmişteki şartlanmamızın, bu günümüzü ve yarınımızı kontrol etmesine izin vermek zorunda değiliz. Hayattan gerçek anlamda zevk almak için, mutluluğu alışkanlık haline getirmeliyiz, farkındalık kavramını alışkanlık haline getirmeliyiz. İnsanların bir kısmı güven ve inançla doludur. Her alanda başarılı olmayı hedeflerler, risk alırlar, inisiyatif kullanırlar. Bu tip insanlar başarılı olmak için doğmuştur. Diğer bir kısmı ise, korku, endişe ve kuşku ile doludur. Hayatın her alanında çekingen ve alıngan davranırlar. Böyle insanların başarılı olmaları da çok zordur, pek fazla ilerleyemezler. Bunun sebebi nedir' Hayatınızın ilk günlerinden itibaren size aşılanan inanç ve eğilimlerin hala sizinle olduğunu ve hayatınızı yönlendirip etkileme gücüne sahip olduğunu öğrendiğinizde şaşırabilirsiniz. Hepimizin çocukluktan gelen ve uzun süre önce unuttuğumuz inanç ve fikirleri vardır. Bunlar bilinçaltına ait karanlık odanın derinliklerinde saklıdır. Bunu bilmek neden düşüncelerimizi sağlıklı bir biçimde değerlendirme zamanının geldiğini gösterecektir. Geçmişte, hayatınızda hangi düşünceler hakimse, bu gününüzde öyle şekillenmiştir. Acıyla da yoğrulmuş olabilirsiniz, mutlulukla da. Önemli olan ne düşündüğünüzdür. Dünkü düşüncelerimiz, bu günümüzü tasarlıyor. Bir an düşünün. On yıl önce neredeydiniz' Nasıl biriydiniz' Arkadaşlarınız kimdi' Umutlarınız, rüyalarınız neydi' Biri size "On yıl sonra nerede olacaksın'" diye sorsa ne derdiniz onlara' O sırada ön gördüğünüz yere vardınız mı' On yıl ne çabuk geçebiliyor değil mi' Daha da önemlisi belki de kendimize şu soruları sormamız gerekebilir. Ömrümün bundan sonraki on yılını nasıl yaşayacağım' İstediğim yarını yaşayabilmek için, bu gün nasıl yaşamalıyım' Bundan böyle neyi temsil edeceğim' Nihai kaderimi biçimlendirmek için ben bu gün hangi adımları atmalıyım' Benim için bir sonraki doğru adım ne' Farklı eylemler farklı sonuçlar getirir. Neden' Çünkü her eylem harekete geçirilmiş bir sebeptir, onun etkisi daha önceki etkilere katılır ve bizi belli bir yöne doğru iletir. Her yön bir nihai hedefe gitmektedir - ve işte o bizim kaderimizdir. (A.Robbins - Sınırsız Güç) Yaşamın mükemmelliğini tüm hücrelerinizde hissedin ve bu büyük düzeni tasarlayan Yaratıcıya minnet duygusu besleyin. Düşünün, şükredin. Ülkemizde insanlar, kendine biçilen rolü oynuyor. İnsanların çoğu bitirdiği okuldan, bölümünden, yaptığı işten, mesleğinden memnun değil. Her sabah uyan işe git, çalış, eve gel, yemek ye, televizyon izle ve uyu. Ertesi gün aynı şeyleri bir daha tekrarla. Bize böyle yaşamayı kim öğretti. Yoksa bu tarzına biz mi şartlandık' Genlerimizde bu mu yazılı' Hayat bizim için bunlardan mı ibaret' Yoksa hayal mi kuramıyoruz' Hayal kurmak düşünmek, düşünmek istemek, istemek çalışmaktır, fırsat kollamaktır ve elde etmektir. Kişi, kendinin en iyi hali olmaya çalışmalıdır. Bir firmayı, bir toplumu, bir ülkeyi yada dünyayı değiştirmek, kendinizi değiştirmekle ilgili o basit adımı atmakla başlar. O halde; kendimden ne bekliyorum' Dünya gelirinin %80'i, nüfusun %20'sine dağılmış durumda. Gelirin %20'lik payı ise kalan insanların %80'ine dağılıyor. İnanın bana; tüm gelir 6 milyar insana eşit dağılsaydı, bir süre sonra zengin yine zengin, fakir yine fakir olurdu. Çünkü insanlar alışkanlıklarından ve kalıplaşmış düşüncelerinden vazgeçemiyor. Çünkü insanlar bilinçaltının gücünün farkında değil. Her birimizin genlerinde binlerce yılın bilgeliği var. Evrensel ortak bire zihni kullanıyoruz. İnsanlık ailesinde nesilden nesile aktarılan bilgiler, deneyimler var. Düşünün, hissedin ve isteyin. Evren herkese adil davranıyor. Çekim yasası, hayatınızı daha güzel geçirmenizi sağlar. Peki bu nasıl olacak' Öncelikle şunu açıklama istiyorum; bu yasanın bilime, ilime, dine, fizik kanunlarına aykırı bir yönü yok. Bilakis evrenle iç içe olan bir yasa. Bu gün maddeler arasındaki çekim kuvveti olmasaydı, ortada ne evren olurdu nede kainat. Bu yasa size, pozitif düşünmenizi, zararlı ve kendinizi kötü hissettirecek düşünce ve hareketlerden uzak durmanızı, istediğiniz şeye sahip olmak için ona odaklanmanızı, gerçekten istememizi önermektedir. Çekim yasası tüm kadim ve eski kültürlerde de uygulanmıştır. Tolga Çelebi nin 28 Aralık 2010 da http://www.makaleler.com/hayat%C4%B1n-pin-kodu saydaında yayınlanan makalesinden alınmıştır. Yazının tamamı için linke tıklayınız.

8 Mart 2015 Pazar

Ustanin izinde...

Bu hafta cok satanlar listesinde yukseliste olan bir diger kitap da Kolombiyalı büyük yazar Gabriel García Márquez’in 1981’de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi. işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir namus cinayetinin öyküsü. Hem Kolombiya’da, hem de yayımlandığı dünyanın dört bir yanındaki pek çok ülkede sarsıcı etkileri olmuş bir roman. Usta yazar, çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce yaşanmış bir cinayet olayını aktarıyor. Romanın kahramanı Santiago Nasar’ın öldürüleceği daha ilk satırlardan belli. Kırmızı Pazartesi, yalnızca bir cinayetin arka planını değil, bir halkın ortak davranış biçimlerinin potresini de çiziyor. Böylece, sonuna dek ilgiyle okuyacağınız bu kısa ve ölümsüz roman, bir toplumsal ruhçözümü niteliği de kazanmış oluyor.

Gerilime doyun!


New York Times Çok Satanlar listesine, çıktığı hafta 1.sıradan giriş yaptı ve hâlâ 1.sırada. 
 Amazon ve Goodreads’de Ocak 2015’in En İyi Kitabı seçildi. Washington Post, iBooks Çok Satanlar listelerinde 1. Sırada. Rachel her gün aynı trene binip aynı çifti izliyordu. Çiftin başına gelenleri bütün ülke duyduktan sonra, hayatlarına dâhil olmaya karar verdi. “Büyüleyici, sürükleyici, üst seviye bir gerilim. Mutlaka okuyun!” –S.J. Watson “Hem karakter yaratımı hem olay örgüsü muhteşem, harika bir kitap! Yeni neslin Alfred Hitchcock’u.” –Terry Hayes “Zeki, gerilim dolu ve baştan aşağıya sürükleyici bir roman.” –Lisa Gardner “Aklınızı başınızdan alacak, zekice yazılmış bu psikolojik-gerilim romanı hem muhteşem hem de tren enkazı kadar korkunç!” –Publishers Weekly. “Nefesleri kesen bir ilk roman. En dikkatli okurlar bile, Hawkins olayları teker teker açığa çıkarıp, aşkın ve takıntının şiddetle olan kaçınılmaz bağını ortaya koyarken şaşırmaktan kendilerini alamayacaklar.” –Kirkus “Trendeki Kız, her şeyi anladığınızı düşündüğünüz an sizi farklı bir sürprizle karşılıyor.”

7 Mart 2015 Cumartesi

Otizm ve beslenme arasındaki bağlantı nedir?

Son yıllarda kitaplarda ve İnternette ekmek ve süt ürünlerinden uzak durularak otizm etkilerinin azaltılabileceği yönünde bir sürü haber çıkıyor. Bazı terapistler, anne babalar, doktorlar ve yazarlar, söz konusu bu diyet sayesinde otizmden tamamen ‘iyileşen’ ve ‘otizm tanısından kurtulmuş’ çocuklardan bahsediyor. Ancak araştırmacılar, diyet değişikliği ile gerçekleştiği öne sürülen bu alternatif tedavileri kuşkuyla karşılıyor.

Buğday ve süt ürünleri gerçekten, en azından bazı otizmin nedeni olabilir mi?
Afyon Teorisi olarak bilinen bu popüler teorinin temelinde buğday gluten ve kazein gibi maddelerin, afyon içerikli ilaçlara benzeyen moleküllere dönüşen proteinler içermesi tezi yatar.

Otistik özellik gösteren çocuklar, “sızıntılı bağırsak hastalığı” gibi farklı sindirim sistemi bozuklukları ortaya çıkabilir. Sızıntılı bağırsak sendromuna sahip hastaların bağırsakları aşırı geçirgendir ve proteinler gibi büyük moleküller bağırsaklardan dışarı çıkabilir. Dolayısıyla, otistik özellik gösteren çocuklarda afyon benzeri bu büyük moleküller dışkı yoluyla atılmaz ve kana karışır.

Bu moleküller beyne ulaştığında ise, afyonuna benzer bir uyuşturucu etki yaratır.

Buğday ve süt ürünleri diyetten çıkartıldığı zaman, çocuğun beyninde bu türden bir uyuşma artık yaşanmaz ve davranışları ile becerileri büyük ölçüde gelişme gösterir.

Bu kuramın sonucu olarak şu varsayımda bulunulabilir: Eğer bir çocuğun günlük diyetinde çoğunlukla buğday ve süt ürünleri (pizza, krakerler, süt, dondurma, yoğurt, sandviç) varsa, bu durum, çocuğun afyon benzeri moleküllere bağımlı olduğu ve Glutenlerden arınmış bir diyetten yararlanabileceği anlamına gelir.

Yapılan bazı çalışmalarda, yukarıda sözü edilen peptidler, bazı otistik çocukların idrarlarında yüksek oranda saptanmıştır – fakat bu idrar analizleri yalnızca gastrointestinal bozuklukları olan otistik çocuklarda gerçekleştirilmiştir. Daha fazla sayıda otistik çocuğu içeren analizlerde, bu peptidler yüksek oranlarda saptanmamıştır.

Yürütülen birkaç çalışmada, bazı deney farelerinin beyinlerine kazomorfin enjekte edildiğinde, beyinlerinin otizmden etkilenen bölümlerinin aktifleştiği gözlemlenmiştir (fakat beynin tam olarak hangi bölümlerinin otizmden etkilendiği henüz kesinlik kazanmadığı için bu çalışmaların sonucu da sorgulanmalıdır).

Glutamorfinlerin ve kazamorfinlerin otistik davranışlara neden olduğuna ilişkin kesin bir kanıt bulunmamaktadır. Naltrexone (ABD’de izni olmayan) adlı, glutamorfinlerin ve kazamorfinlerin beyin üzerindeki etkilerini bloke eden ilaç üzerinde de bazı çalışmalar yapılmıştır. Bu araştırmaların sonucunda, Naltrexone’un otistik davranışların engellenmesinde bir etkisi olmadığı ortaya çıkmıştır.

Yapılan birçok çalışma, gluten içermeyen diyetlerin otizmin semptomlarının tedavisinde olumlu sonuç verdiğini gösterse de, hatırı sayılır başka güvenilir çalışmalar da, tam tersi sonuca varmışlardır.

Cincinnati Çocuk Hastanesi’nde Pediatri Bölümü’de Epidemioloji ve Biyo-İstatistik Merkezi’nde alışan Dr. Cynthia Molloy’un konu ile ilgili yorumları şöyle:

“Yiyeceklerdeki proteinlerin beyin üzerindeki etkilerini kesinleştirecek bütüncül çalışmalar henüz tamamlanmamıştır. Bu proteinler ve otizm arasında bir neden-sonuç ilişkisi olduğunu kanıtlayan deneysel bulgulara sahip değiliz. Bu yalnızca bir varsayımdan ibaret.”

Bu bilgiler ışığında, Afyon Teorisi’nin geçerliğinin zayıf olduğunu, fakat glutensiz bir diyetin bazı vakalarda  olumlu etkiler gösterebileceği sonucuna varabiliriz.

Glutensiz diyetler pahalı ve uygulaması son derece zordur. Bu diyeti uygulamak çok fazla zaman harcamanız ve çok bilgili olmanız gerekiyor. Birçok uzmanın önerisine göre de, farkedilir bir etki için bu diyet en az üç ay uygulanmalıdır. Yapılan birçok çalışma, gluten içermeyen diyetlerin otizmin semptomlarının tedavisinde olumlu sonuç verdiğini gösterse de, hatırı sayılır başka güvenilir çalışmalar da, tam tersi sonuca varmışlardır. Cincinnati Çocuk Hastanesi’nde Pediatri Bölümü’de Epidemioloji ve Biyo-İstatistik Merkezi’nde alışan Dr. Cynthia Molloy’un konu ile ilgili yorumları şöyle:“Yiyeceklerdeki proteinlerin beyin üzerindeki etkilerini kesinleştirecek bütüncül çalışmalar henüz tamamlanmamıştır. Bu proteinler ve otizm arasında bir neden-sonuç ilişkisi olduğunu kanıtlayan deneysel bulgulara sahip değiliz. Bu yalnızca bir varsayımdan ibaret.”Bu bilgiler ışığında, Afyon Teorisi’nin geçerliğinin zayıf olduğunu, fakat glutensiz bir diyetin olumlu etkiler gösterebileceği sonucuna varabiliriz.Glutensiz diyetler pahalı ve uygulaması son derece zordur. Bu diyeti uygulamak çok fazla zaman harcamanız ve çok bilgili olmanız gerekiyor. Birçok uzmanın önerisine göre de, bu diyet en azı üç ay boyunca uygulanmalıdır. Tüm bunlar bir arada değerlendirildiğinde, bu diyet sonucunda çocuklarında bir gelişim görmek isteyen anne babalar, çocukta gerçekten bir gelişme olmasa da, bir gelişme gözlemlediklerini bildirebilirler. Ayrıca birçok çocuğun, özel diyetle olsun olmasın, üç ay içinde birçok yeni beceri edinebileceğini de unutmamız gerekiyor. Bunların dışında, bu tür diyetleri uygulayarak, gastrointestinal bozuklukları olan çocukları daha az stressiz ve rahat bir metabolizmaya kavuşturabilen bu diyetler, aileyi ve çocuğu olumlu etkileyebilir.
Steven Gutstein ın New York Observer daki makalesinden türkçeye çevrilmiştir.

6 Mart 2015 Cuma

Herşeyin Teorisi

Bu hafta sinema köşemizde Zamanın Kısa Tarihi adlı kitabı ve Büyük Patlama teorisiyle bilinen Stephen Hawking in yaşamını konu eden Herşeyin Teorisi var.Hawking hayatı ele alarak 2014'de çıkmış bir İngiliz dram-biyografi filmdir. Hawking’in 60′lı yıllardaki yaşamını, sağlığına ilişkin kötü haberleri aldığı dönemi ve hepsinden de önemlisi eşi Jane ile olan ilişkisini anlatan filmde Hawking’i Les Miserables’dan hatırladığımız Eddie Redmayne canlandırıyor.


5 Mart 2015 Perşembe

Neden uyuyoruz?

Russell Foster bir nörolog. Beynin uyku döngüsünü inceliyor. Ve soruyor: Uyku hakkında ne biliyoruz? Göründüğü üzere çok faza değil. Oysa bu hayatımızın üçte birinde yaptığımız bir eylem. Bu konuşmada Foster neden uyuduğumuzu açıklamaya çalışan üç popüler teoriden bahsediyor.

4 Mart 2015 Çarşamba

Dehanın anahtarı...

Derek Paravicini, 3.5 aylık premature bir bebek olarak dünyaya geldi.Ağır otizmin yanında görme yetisi de doğuştan yoktu. Ama azim ve çok çalışmayla 10 yaşında konser piyanisti oldu.Bu konuşmada uzun süredir kendisinin piyano öğretmeni olan Adam Ockelford, öğrencisinin müzikle olan eşsiz bağını anlatıyor.

3 Mart 2015 Salı

Mc Donald's dan 6 yıllık hamburger!

Bilindiği gibi McDonald’s 2009 yılında İzlanda‘dan çekilmişti. İzlanda dünya üzerinde McDonald’s restoranı olmayan sayılı ülkeler arasına girmişti. McDonald’s‘ın İzlanda‘dan çekilmesinin sebebi  çok uluslu fast food zincirlerine uygulanan yüksek vergilerin fiyatlara yansımasıydı. 1993‘te İzlanda pazarına giren McDonald’s 31 Ekim 2009‘da Hjortur Smarason adındaki müşterisine son menüsünü sattı. Smarason menüyü yemek için değil, tarihin bir parçasını saklamak için aldı.

Bugün ise o hamburger Reykavik‘teki Bus Hostel‘de sergileniyor. Hatta canlı yayın ile tüm dünyadan izlenebiliyor!

Böylece McDonald’s ürünlerinin 2009‘dan bugüne kadar küflenmeden sağlam kalması ve ürünlerin sağlık açısından zararı tekrar gündeme gelmiş oluyor.


2 Mart 2015 Pazartesi

Ayrımcılık son bulsun, Otizm bulaşıcı değil!

ABD'de otizmli bir çocuğun doğum günü davetini hiç bir arkadaşı kabul etmedi. Annesinin bu durumu Facebook'ta paylaşması üzerine mahalleliler, polis ve hatta itfaiye ekibi çocuğa doğum günü sürprizleri hazırladı.
Glenn Buratti'nin altıncı doğum günü hayalkırıklığıyla başladı. Florida eyaletinin St. Cloud şehrinde yaşayan Buratti'nin partisi için yaptığı daveti, 16 okul arkadaşından hiçbiri kabul etmedi.
Annesi Asleen Buratti, yaklaşık 10 bin kişinin üye olduğu yerel bir Facebook sayfasına "Bu konuda söylenmek aptalca biliyorum ama oğlumun hayalkırıklığını düşündükçe yüreğim parçalanıyor" yazdı.
Bunun üzerine çok sayıda Facebook kullanıcısı, anne Buratti'ye cevap vermeye başladı ve oğlunun doğum günü partisine katılmak istediğini söyledi.
Kentte yaşayanlar ve yetkililer, Buratti'ye özel bir doğumgünü yaşatmak için kolları sıvadı.
Altı yaşındaki çocuk için 40 kişinin katıldığı bir sürpriz parti düzenlendi ve hediyeler alındı.
Şehrin polis memurları ve itfaiye ekibi de çocuğu ziyaret etti.
Altı yaşındaki çocuğu mutlu etmek için evin üzerinde kısa süreli bir helikopter uçuşu bile yapıldı.
Bucatti, ardından polis arabasına ve motosikletine bindirildi, ayrıca helikopterdeki pilot da çocuğa uzaktan el salladı.
Ertesi gün okuldan dönen Bucatti'yi yeni bir sürpriz karşıladı. Kendisini evde bekleyen itfaiye ekibi, Bucatti'yi yangın söndürme aracının içinde gezdirdiler ve ona tüm özelliklerini anlattılar.
Baba John Buratti, yaşadığı şaşkınlığı şu sözlerle ifade etti:
"Facebook'a yazdıklarımızla bu kadar çok ilgi göreceğimizi tahmin etmemiştik. Çok sayıda insan bize gelerek oğlumuzun doğum gününü kutladı."
"Milyonlarca yıl düşünsem böyle bir şeyin olacağını tahmin etmezdim. Aslında bu durum, otizmli çocuklar için yaygın bir sorun. Umarım diğer çocuklar bu sayede, farklı gördükleri çocukların da kalbi olduğunu ve arkadaş edinmek istediğini fark eder."

Prototip olmayı reddediyoruz!


BBC nin dizisi Sessiz Tanık ı bilmiyorsanız anlatayım. Lizz Carr tarafından canlandırılan Clarissa Mullery, muhteşem bir adli tabiptir. Zeki, esprili, anlayışlı, işinde çok basarılı, ve evet, aynı zamanda bir tekerlekli sandalye kullanıyor. Çok yönlü, inanılır bir karakter, ve engeli hikayeyi ateşleyen yegane etmen değil. Birçok özürlü birey medya tarafından yanlış anlaşılıyor yada eksik tasvir ediliyor. Farklılıkların otantik olmasının nedeni, iş gücünün ve temel olarak karar mekanizmalarının da aynı şekilde çesitli altyapılardan gelmeleridir. Engelli insanlarin gerçeği bir özrünüzün olmasının fiziksel ve sosyal açıdan topluma tam katılıma bir engel teşkil etmesi. Sonuç olarak özürlü birey, genellikle sesini duyurmak için amansız bir mücadele veriyor, ya da kendi hikayesini anlatıyor. Engelli insanlar diğerleri tarafından kendi bakış açılarına gore tanımlanıyor. Engelliliği ekranda canlandırmak için çok daha sofistike bir imaja ihtiyaç var çünkü betimlemeler genellikle sadece üç kategoriden birinin etrafında dönüyor. Kötü adam, kurban ve dahi. 2012 Londra Paralimpik Oyunları engelliler etrafında sıcak bir ambians oluşturdu. Bu birçok engelli insan için gerçekten fark ve kabul edildiklerini hissettikleri bir andı. Yine de hala büyük bir ayrımcılık var. İngiliz halkının% 67 si özürlü insanlarla konuşmayı rahatsız edici buluyor, engellilerin sinsi ve kurnaz olduğunu düşünüyor. Halkın sadece yüzde 24 ü engellilere dair olumlu deneyimlere sahip. Bu durum oldukça endişe verici. Engelliler aynı zamanda ilham kaynağı olarak da kullanılıyor. Zafer kazanan cesur kurban en önemli engelli tiplemelerinden biri. Ekranda özürlü birey, kalıplaşmış  korku, yanlış anlama ve ön yargıları aşma aracı olarak boy gösteriyor. Engelli bireyi olumlu canlandırmak üretici ve editörler için aranan yanıt. Sessiz Tanık, gerçekten engelli insanların kendi kimliğini yansıtıyor; ya da en azından özürlüler ile ilgili sorunlara bir ışık tutuyor. Birçok özürlü olmayan insan da özürlülüğün çok da uzak bir ihtimal olmadığını anlayarak engelli bireylere, kendi hikayelerini anlatmak, kendilerini tanımlamak ve bir "bizden" bir parça olma gücüne sahip,olmaları için umut veriyor. Engelli insanlardan etkilenmiş sofistike, çok yönlü, otantik tasvirler gerçekten engelleri yıkmak ve özürlülüğün  toplumun DNA sinin parçası haline gelmesine yardımcı olnak açısından çok önemlidir. Engellilige odaklanan hikaye ve içerikler,en az ders verici diger hikayeler kadar gereklidir, ancak bundan çok daha fazla olması gerekir. BBC, sadece ileriye dönük önemli bir adım atmıştır. Sonuçta, tek bir engelli perspektifi gibi bir şey yoktur - hepimizin karmaşık, çoklu kimlikleri var. Ama biz engelli olmayan dünyadan merhamet istemiyoruz, hayranlık istemiyoruz. Günlük yaşamın bir parçası olmak, radyo ve televizyona birçok farklı tezahürlerimiz yansısın istiyoruz. Stereo tiplere indirgenmek istemiyoruz. Belki o zaman insanlar çevremizde daha rahat hissederler ve toplumun değerli ve eşit üyeleri olarak bizi de hayatin her dalında aranıza alabilirsiniz. Tanya Motie ve Lady (Tanni) Gri-Thompson Tony Hall başkanlığındaki BBC'nin Bağımsız Çeşitlilik Eylem Grubu nun 1 mart 2015 de Guardian da yayınlanan makalelerinden türkçeye çevrilmiştir.


1 Mart 2015 Pazar

Tek kanatlı kuş


Zeynep Gizem Şenel in 18 Eylül 2013 de Evrensel Gazetesi nde yayınlanan yazısından alınmıştır.


KORKUDAN korkmanın romanı olur mu? Nasıl bir histir ki korkudan korkmak? İnsanoğlu, eski çağlardan bu yana, atalarından miras alıp bugüne taşıdığı bu alarm mekanizmasıyla yaşıyor. Bu bağlamda, korkunun nesilden nesile aktarımı kanıtlanmakla birlikte, insana ait her duygunun olduğu gibi, korkunun da ‘bulaşıcı’ bir olgu olduğu da anlaşılmış oluyor.Yaşar Kemal’in 60’ların sonlarındaki Anadolu’yu mercek altına aldığı Tek Kanatlı Kuş isimli romanı, masalsı, alegorik, kimi zaman fantastik, ancak yine de keskin bir gerçekçiliği de barındırdığı inkar edilemez. Tüm bu zıtlıkları tek bünyede toplayan eser, okuyucunun zihnini kurcalayan esrarı çözüme ulaştırmak yerine, tek tek bireylerin ruh hallerine ve nihayetinde toplulukları etkileyen kolektif düşgücüne, histeriye ve çoğunluk psikolojisine odaklanıyor.Minibüslerin gitmediği, herkesin uzak durduğu, ‘bir şeyler’ olmuş denilen Yokuşlu’da, ıssız ve çorak bir hava sessiz bir istilacı gibi nefes alıp vermektedir. Posta Müdürü ve Remzi Bey ve eşi Melek Hanım, kasabanın girişinde beklerken, Almancı Zeliha ve eşi Hüsam, birkaç yolcu ve Hüseyin ile karşılaşırlar. Ankara’dan gelen ‘nüfuzlu biri’nin dahi ayak basamadığı kasabaya girmeyi engelleyen görünmez bir kalkan, bir büyü mü vardır; bilinmez.Ankara’dan gelen adam: “Bu kasabaya geldim, geldim fakat giremedim. Şimdi Ankara’ya gidiyorum, siz burada bekleyin, ben bu kasabaya girmenin mutlak bir yolunu bulacağım” der. Melek Hanım da, diğerleri de, “Ayaklarınıza kıran mı girdi? Yürüyün girin işte” diyecek bir kurtarıcı veya lider bekler haldedirler: “Ne yapalım, o bile girememiş, burada, biz o büyüğümüzü bekleyeceğiz. Şimdi ya Ankara’ya gidiyordur, ya İstanbul’a. Gidecek, Orada daha büyüklerle konuşup gelecek, sonra da hep birden Yokuşlu’ya gireceğiz.”
Yaşar Kemal, her sınıftan insanın ağzından diyaloglar ve iç konuşmalarla kasabaya musallat olan korkunun portresini çıkarıyor. Hüseyin, “Her gün giriyorum kasabaya, bomboş... Bu kasabanın insanları boşluktan korkup kaçmışlar” diyor. İnsanları kaçmaya teşvik eden bu korkunç boşluğun bilinmezin esrarı olduğu söylenebilir mi?Hurafelerden, boş inançlardan, cehaletten duyulan bir korku belki yazarınki. Kapitalist ideolojilerin bireyleri ve toplumları yönlendirmede kullandığı din ve batıl itikatlara karşı sade bir eleştiriye imza atmış Kemal. Karakterler son derece canlı. Neredeyse damarlarında akan kanın uğultusunu duyabiliyoruz. Yazar, sadece zihinlerin dehlizlerinde bir nevi, sis perdesi, bir karanlık gibi büyüyen korkuyu değil, aynı zamanda iç dünyaları da ete kemiğe büründürüyor. Belki her karakter aslında birbirinin korkusundan korkuyor. Herkes, birbirinin kapıldığı dehşetten mütevellit, felç olup hareketsiz, bilinçsiz bitap düşüyor, kimse gerçeği sorgulamayı aklından geçirmiyor; geçiremiyor.Ankara’dan gelenler ve ordu, bir nevi kurtarıcı, birer Tiran yerine konulurken, kendinden üstün bulduğunu sorgusuz sualsiz kaide üstüne oturtan naif zihniyeti de gözler önüne seriyor yazar. Hastalık gibi yayılan korkunun küflü, kesif kokusu sayfalar boyunca duyuluyor.
Tek Kanatlı Bir Kuş / Yaşar Kemal
Yapı Kredi Yayınları
76 sayfa

Yaşar Kemal in anısına!

Bize Türkiye'yi anlat, derse bir gün birisi, bu fotoğrafı gösterin: Yaşar Kemal ve Metin Göktepe.”

Bu cümleyi Ahmet Büke Yaşar Kemal'in ölüm haberi geldikten sonra yazmış. Çok şey anlatan kısa cümlelerinden biri.

Fotoğraf 23 Ocak 1995 günü çekilmiş. Yaşar Kemal Beşiktaş Adliyesi'nde mahkeme salonunda. Der Spiegel dergisine yazdığı “Yalanlar Seferi” başlıklı yazısı nedeniyle yargılanıyor. Dava Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) görülüyor. Savunmasını verirken onu izleyen gazetecilerin arasında Metih Göktepe de var. Teybini olabildiğine uzatmış, dikkatle bakıyor Yaşar Kemal’e; söylediği her sözün altına imza atacakmışçasına.

Yaşar Kemal, Türkiye devletinin suç unsuru bulduğu yazısında Türkiye'de devletin Kürtlere yönelik yıllardır süren baskı politikasını, o günlerde tüm şiddetiyle süren savaşın gerçeklerini anlatıyordu.
Haluk Kalafat ın http://www.bianet.org/bianet/sanat/162709-yasar-kemal-i-okuyun-cumle-kotulukten-arinin yazısından alınmıştır.